|
O EFSANE KAPTAN, O LİBEROSAVAR, O MİÇOMUZ Futbolculuk hayatında taraftar arasında “Miço” lakabıyla tanındı. Kimileri ona “Liberosavar” da dedi. Fenerbahçe onun oynadığı yıllarda yabancı libero aradı, durdu. Buldu da ama yine de libero hep o oldu. Kimleri eskitmedi ki; Visnevskiler, Jacolcewiczler, Soczynskiler, Tanjgalar, Wagenhauslar… Transfer edilen her libero onun arkasında kaldı. Hırsı ve çalışkanlığıyla her zaman öne çıktı. Ta ki Osieck, Uche gelene dek… Zaten o yıllarda da bıraktı futbolu ve Fenerbahçe taraftarının hafızasından asla silinmedi… 1982-1983, 1984-1985 ve 1988-1989’da lig şampiyonu olan Fenerbahçe’nin ilk on birinde yer aldı. 767 maçta oynayarak kulüp tarihinin en çok forma giyen futbolcusu oldu. Birinci Lig’de 429 kere forma giyerek bu alandaki rekora erişti. Kariyerindeki 15 sezonda 3 lig şampiyonluğu, 2 Türkiye Kupası, 3 Cumhurbaşkanlığı Kupası kaldırdı. A Milli takım formasını da 26 kez terletti. Başarılarla dolu bir futbolcu yaşamı oldu. Efsane kaptan Müjdat Yetkiner’e Fenerbahçe Dergisi olarak bu keyifli söyleşi için teşekkür ediyoruz. - Biz aramızda her zaman “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur,” deriz. Siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Müjdat Bey? Ben de doğuştan Fenerbahçeliyim. Futbola düşkünlüğüm de çocukluktan başladı. İşin ilginç yanı Beşiktaş’ta oturan bir Fenerbahçeli olmamdı. - Spor hayatınız profesyonel olarak nasıl başladı? 1978 senesinde Kabataş’ın Altınmızrak takımından teklif geldi. Fındıklı Lisesi’nde okuyordum. Babam oyuncu olmamı istemiyordu ama ben de toptan başka bir şey düşünemiyordum. Yaşım nedeniyle lisansım daha çıkmamıştı. Altı ay sonra lisansım çıktı. Fenerbahçe teklif yaptı. İlk Beşiktaş bana transfer teklifinde bulundu. Orhan Saka, Fenerbahçeli rahmetli Hüsnü Çil’e “Altınmızrak’ta çok iyi bir savunma oyuncusu var, sakın kaçırma” dedi. Onlar da hemen beni alarak Fenerbahçe’ye kazandırdılar. Fenerbahçe genç takıma transfer oldum. 1979 Eylül ya da Ekim ayında profesyonel oldum. O sırada takımda işler kötü gidiyordu. Başkanımız Faruk Ilgaz ve yardımcısı Eşref Aydın Ağabey vardı. Her zaman çok sevdiğim takdir ettiğim kişilerdi. Bizim eski kulüp binasının orada kamp yapıyorduk. Babam devamlı beni kontrol halinde tutuyordu, zorla kalıyordum. İyi ki Fenerbahçeli olmuşum. 17 sene dolu dolu geçti. Hala aranıyorum, bu da beni fazlasıyla mutlu ediyor. Fenerbahçe tarihinde en çok Fenerbahçe formasını ben giydim; 767 defa. Bunun mutluluğunu yaşıyorum. O zamanlar Şampiyonlar Ligi yoktu. Avrupa ve UEFA ligleri vardı. Fenerbahçe’de 46 golüm var. Ben öyle golcü değilimdir. Çünkü sağ bek olarak başladım. Orta saha oynadım. Sonra liberoya çevirdiler. 10 sene bilfiil takım kaptanlığı yaptım. Sonra kendi isteğimle 1995 yılında bıraktım. - Bir maçta kalecinin kırmızı kart görmesi nedeniyle kalecilik yapmak zorunda kalıp, üstün bir performans göstermiştiniz, anlatır mısınız? Bir Sakaryaspor maçında, takım o zamanki kurala göre; iki oyuncu değiştirme hakkını kullanmıştı, kaleci Yaşar Duran da penaltı yaptırmış ve kırmızı kart görmüştü. Eldivenleri giydim ve kaleye geçtim. Rahmetli Aykut diye bir arkadaşımız vardı. Forvetten gelmişti. Fenerbahçe’ye attığı ilk penaltıyı kurtardım, hakem tekrarlattı, ikinciyi de kurtarırdım ama top koltuğumun altından kaçtı benim kalecilik maceram da böyle bitti. - Fenerbahçe - Galatasaray derbi maçları hala heyecanlı ve Dünya’nın sayılı derbilerinden… 1988-1989 sezonu Federasyon Kupası Çeyrek Final 2. maçı… Yer; Ali Sami Yen Stadı… Durum 3-0. Galatasaray öndeyken 3-4 biten efsane maçta siz de yer aldınız. O maçı anlatabilir misiniz? Durum 3-0; ilk yarı bitmişti. Maçta devre arasından Veselinoviç beni Ali Sami Yen Stadı’nın arkasındaki tuvaletlerin bulunduğu yerdeki soyunma odalarına çağırdı. Korkak adımlarla girdim. “Eyvah fatura bana çıktı galiba!” dedim. Veselinoviç, Erman Çaycı’ya “Sor bakalım, Miço beni seviyor mu? 17 yıl boyunca milli takımlar da dâhil 30’a yakın teknik direktörle çalıştım fakat hocalar içinde Veselinoviç’in yeri ayrı. “Tam bir insan sarrafıydı.” - Kaç kez milli takım formasını giydiniz? 6 kere genç, 11 ümit, 26 kere A milli oldum. - Oynadığınız yıllardan bir anınızı anlatır mısınız? Benim kavgacı bir kişiliğim var. En unutulmaz anım şu; kaleci Schumacher ile yaşadığım tartışmayı aktarayım sizlere… 5-0 galipken 90. dakikada hiç suçum yokken İsmail penaltı yaptı. Gol oldu. Sol elimle kol işareti yaptım. Toni Schumacher buna çok kızdı. Saha içinde bana vurmak istedi, çaba gösterdi, fırsat bulamadı. Sesimi çıkarmadım, soyunma odasında özür dileyip, barışırız dedim fakat daha ben bir şey diyemeden gırtlağımdan tutup beni havaya kaldırdı. Ben de ağzını-burnunu bir düz ettim. Sarışın olduğu için moraran yerler lacivert gibi oldu. Olay sonrası özür dilemek için çiçek yaptırıp evine yolladım, evine gittim. Olgunluk gösterip, özrümü kabul etti. Fakat şunu söyledi: “Ben Fenerbahçe’de 4 yıldır forma giyiyorum. Sen daha eskisin ama sana teşekkür ederim, bana Fenerbahçe’nin rengini öğrettin.” Bu da benim büyük bir anım oldu.
- En beğendiğiniz ve kendinizi yakın hissettiğiniz takım arkadaşlarınız kimler? Önder ve Zafer’le çok iyi arkadaştık. O zamanki samimi arkadaşlarımdı. Rıdvanlar geldikten sonra arkadaşlık kurmamaya başladım. Fenerbahçe Kulübü’nde tek kalmaya başladım. Çünkü “Grup yapılmaya başlanıyor” denildi. En eski ben olduğum için arada kalacak, suçlu ben olacakmışım gibi. Odada bile tek kalıyordum, hatta odama telefon bile bağlatmıyordum. Buna neden de içimdeki Fenerbahçe sevgisi, Fenerbahçe aşkıydı. Şimdi hepsiyle görüşüyorum. Herkesin yolu ayrıldı, herkes kendine göre işler yapıyor. Kimi yazarlık, kimi antrenörlük, kimi de benim gibi Federasyon’da görev yapıyor ama arkadaşlığım devam ediyor. - Sahaya çıkarken uğurlarınız var mıydı? Benim uğurum maç başlayana kadar bildiğim bütün duaları okumaktı. - Jübileniz bayağı ilginçti… Fenerbahçe tarihinde en güzel jübileyi bana yaptılar. Bunun için kulübüme teşekkür ediyorum. Jübilemde helikopterle sahaya indim. Sahanın ortasına oğlumla beraber indik. O zaman başkan Ali Şen’di. O organize etti. Başkan Ali Şen bir jest daha yaparak beni İngiltere’ye 8 ay hem teknik direktörlük hem de dil eğitimi almak için gönderdi. 50 gün Chelsea’nın antrenmanlarını takip ettim. İdmanlara çıktım. Chelsea’yi seçmemin nedeni renkleriydi. Teknik direktörlük diplomamı Beylerbeyi TFF’den aldım. Türkiye’nin en yüksek diploması hala bende. Şimdi diplomanın güncellenmesini yapmak için zamanımı bekliyorum. - Çalışmalarınız nasıl devam etti? TFF’de çalışıyorum. İstanbul bölge teknik sorumlusuyum, daha önce Amatör Milli Teknik İşler Sorumlusu’ydum. Yarının Müjdatlarını, Aykutlarını arayıp buluyoruz. Bu işi zevkle yapıyorum. Türkiye’de 460 tane amatör takım var, İstanbul da bunun bir ayağı. U 14- U 13 milli takımını kurmak için seferberlik ilan edildi. Mahmut Özgener bu görevi bizden istiyor. Bizler de bu görevi layıkıyla yapmaya çalışıyoruz. Zorundayız da. Ekip kurduk bütün sahaları gezip yetenekli oyuncuları bulup seçiyor, Milli takıma hazır hale getiriyoruz. Yani mutfağın karıncalarıyız. TFF büyük bir yapılanma içinde. Takımda ilerlemeler var. Öncelikli Türk antrenörlerin Türk lisanslarının pro-lisans haline dönüşme çalışmaları başladı. Antrenörlerin yanı sıra bizler de sınavlara gireceğiz. Biz de elimizdeki diplomaları güncelleştirdiğimiz takdirde herhangi bir ülkede çalışma hakkına sahip olacağız. Teknik olarak bu hakkı kazandık. Dolayısıyla TFF iyi yolda gidiyor. - Transferleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünya maçlarını izliyoruz. Görevim icabı bir sürü oyuncu takip ediyoruz, özellikle de gençler. Dünya kulübü gibi olmak istiyorsak bizlerden de fikir almak gerekir. Transferlerde iki maç izledim. Benim fikrim alınsaydı stoper olarak Bilica’yı aldırmazdım. Ama tabi ki 8’de 8 çok iyi bir başlangıç ve beni mutlu ediyor. Ligin zirvesinde ve namaglûp olmak güzel ama hala seyrederken diken üstünde oturuyorum. - Bu sezon Anadolu takımları iyi birer performansla başlayamadılar. Bunu neye bağlıyorsunuz? Anadolu takımları gerçekten bu sene kötü. Geçen sezonla alakası yok. Sivasspor bu sene çok kötü. Oyuncularını sattılar. İstikrarsızlık sürüyor. Ligde bu sene bence çok büyük bir çöküntü var. - Altyapı takımları için düşünceleriniz neler? Futbol Altyapı’nın gidişatı iyi değildi. Cemil Ağabeyimizin tekrardan gelişiyle derlenip, toparlanacağına eminim. Daha iyi olacak. - Biraz futbol oynadığınız yıllara dönersek, bir kıyaslama yapabilir misiniz? Şimdiki Fenerbahçe ile bizim oynadığımız yıllardaki Fenerbahçe ile arada büyük uçurum var. Bizler toprak sahada idman yapardık, duşlarımız akmıyordu, odayı ısıtmak için kayıkhanenin direklerini çalıp yakıyorduk. Biz öyle bir zamanda top oynuyorduk. Yağmur yağdığında Cemil Ağabeyler, Büyük Mehmetler ağır sahadan zarar görmesinler diye, ellerimize keskiyi alıp sahadaki suyu boşaltmaya çalışırdık, ayağımız buz olurdu. Kışın tesislere onlardan önce gelerek üşümesinler diye odun sobasını yakardık. Maç topu onlara verilirdi, biz gülle gibi şişmiş toplarla oynardık. Şimdiki sahalara bakın. Mükemmel tesislere, stada kavuştu. Biz oynarken stat inanılmaz rüzgâr alırdı. İçimize gazeteler koyardık o rüzgârı yemeyelim diye. Bugün kulüp bütün spor dallarına yatırım yapıyor. Mevcut imkânlara insan imreniyor tabii. Ama şimdi çocuklarımız çok şanslı, yeni nesil çok farklı. Kamp yerleri, tesisler mükemmel, bindikleri otobüsler harika. Her türlü konfora sahipler. Biz onlara kızmıyoruz, Kulübümüzle övünüyoruz. Onlar kendi devrinin hizmetini veriyor. Biz de kendi devrimizin hizmetini verdik. Şimdi Dereağzı Tesisleri çok güzel oldu, Avrupai oldu. - Zannediyorum; Dereağzı Tesisleri’ne Lefter’in, Samandıra Tesisleri’ne de Can Bartu’nun adının verilmesi bizler gibi sizleri de onurlandırmıştır. Lefter, Can Bartu onlar kulüpte efsane olmuş, büyük hizmetler vermiş, adlarına şarkılar bestelenmiş büyüklerimiz. Kulübümüzün formasını terletmişler, yüceltmişler, alın teri dökmüşler, büyük emek vermişler. Bence çok doğru bir karar. Daha önceden yapılması lazımdı. Arkasından da gelmesi gerekir. Çoğaltılması, üretilmesi lazım. Ama hak edenler o formayı hakikaten hak eden simge olmuş, sembol olmuş ağabeylerimizi özellikle yaşarken hatırlamak beni çok mutlu ediyor, duygulandırıyor. Güzel bir düşünce bunun için teşekkür ediyorum. Bizler her şey için çok aceleciyiz her şeyin bir an önce çabukça olmasını istiyoruz. Aziz Yıldırım bu kulübü aldığında çok kötü bir haldeydi. Şu an yaptıklarıyla kulüpteki vizyonun değişikliğini hepimiz görüyor ve gururlanıyoruz. Kimse de bunu inkâr edemez. Bazı işlerin olması için de biraz zaman gerekli. Bu işler kolay değil! Plan istiyor, sabır istiyor. Önümüzdeki senelerde daha büyük başarılar olacağına inanıyorum, özellikle futbol branşında. Bu başarılar olurken bizlerden de fikir alınması, bizleri mutlu eder. - Peki ya sizin aileniz… Biraz aileniz hakkında bilgi alabilir miyiz? Evliyim. İki evladım var. Oğlum Kılıç ve kızım Müge. Oğlum da Fenerbahçe Spor Kulübü üyesidir. O da bir süre oyunculuk yaptı, genç milli takım oyuncusuydu, sakatlandıktan sonra profesyonel futbol hayatını bıraktı. Akademinin antrenörlük bölümünü bitirdi. Yüksek lisans yaptı, şu an doktorasını yapıyor. Oğlum da bu formayı giyme şansını yakaladı, bu bir onurdur. - Fenerbahçe Dergimiz için düşünceleriniz nelerdir? Fenerbahçe Dergisi’ni çok seviyorum ve ilgiyle takip ediyorum. Kulübümüzü temsil ediyor, bunlar güzel şeyler. - Fenerbahçe’nin sizi çok seven taraftarına neler söyleyeceksiniz? Eskiden mağlubiyeti kabul etmeyen taraftar vardı. Sopa yediğimiz oldu. Şimdi taraftar da daha bilinçli. Stada artık erkek taraftarların yanında bayanlarımız da geliyor. Bir karnaval havası oluşuyor. Taraftarlarımıza sözüm şu: Müjdat Yetkiner çok sağlıklı, o canı gibi sevdiği Fenerbahçe’si ile yaşıyor ve sizleri de her zaman çok özlüyor ve seviyor.
|