|
Ben teflonumdur, üzüntüyü üstümde tutmam! Fenerbahçeliliğini küçük yaşta karşılaştığı birine borçlu olan ve o gün bugündür Fenerbahçe’yi hayatının ciddi bir bölümüne koyan Gani Müjde, siz Fenerbahçelilerle Fenerbahçe’sini paylaşıyor… “İki tane sevginin karşılığı yoktur dünyada; biri evlat sevgisi, birisi de takım sevgisi” derken başka bir söze gerek kalmıyor zaten… Gani Müjde ile röportajımız tatil beldelerinin içinde adı en çok duyulan Bodrum’da gerçekleşti. Bu büyülü ortam herkes gibi Gani Müjde’yi de kendine çekmişti. Gani Müjde, 1950 yıllarında Kosova Prizen’den İstanbul’a göç etmiş bir ailenin dört çocuğundan biri. Öğrencilik döneminin geçtiği İstanbul’da para kazanmak amacıyla Gırgır’a gönderdiği karikatürle başlıyor bu başarılı çalışma hayatı… Efsane dergi Gırgır derken diğer dergiler, arkasında sinema okulu, diziler, filmler, kitaplar, tiyatro oyunları ve televizyon programları… Bu başarılarının ve ününün yanına Fenerbahçeliliğini de eklemesi biz Fenerbahçelileri mutlu ediyor… Dergimiz adına tatilinde bile Fenerbahçe’ye zaman ayırmasından dolayı teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz. - Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz, Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Gani Bey? Ben aslında sonradan olma bir Fenerbahçeliyim. “Bir gün herkes Fenerbahçeli olacak” sloganı grubuna girenlerdenim. 7-8 yaşlarında Beşiktaşlıyken, berber çıraklığı yaptığım dükkanda “Jandarma” adında bir müşterimizin ısrarlarıyla Fenerbahçeli oldum. Yani bir anlamda askeri zorlama ile Fenerli olmuşum gibi… O kişiye neden jandarma dendiğini ise hiç bilemiyorum. Kendisine Fenerbahçe camiası ve ben, çok şey borçluyuz anlaşılan… İki tane sevginin karşılığı yoktur dünyada: Biri evlat sevgisi; birisi de takım sevgisi… İnsan evliliklerde bile karşılık bekler. Takımımız yeniliyor yine Fenerbahçeliyiz. Takımımız kazanıyor yine Fenerbahçeliyiz. Kötü eşten boşanıyorsunuz ama kötü takımdan boşanma, mahkemeye verme diye bir şey yok. Fenerbahçeliliğimden de büyük gurur duyuyorum. “Hangi takımı tutuyorsunuz? - Maçları seyretmeye gelebiliyor musunuz? Maçları açık tribünden seyretmeyi seviyorum. Bu ara işlerimin yoğunluğundan gidemiyorum. Fakat bir gün o tribünleri boş görürsem giderim. Ben teflonumdur. Üzüntüyü üstümde tutmam. Maç bitince “Bana ne, futbolcu düşünsün, bu işten ekmek parası kazanan ben değilim ki!” diye kendimi avuturum. Maçın üzüntüsünü taşımak kolay değil çünkü… Rakip takım arkadaşlarımla maç sonrası aramızda konuşmalar oluyor. Onlarla keyifle maç izliyoruz. Ama özetle tuttuğu takımı tuttuğuna perişan ederim. - Sporla birebir ilginiz ne durumda? Yelken yaparım ve yüzerim. Bunun dışında çocukken futbol oynamışlığım var ama kayda değer bir başarı öyküsü yok oralarda… Mahalle arası dan dunu, bildiğimiz gibi işte… - 2009-2010 sezonunda oluşan takımımız hakkındaki değerlendirmenizi alabilir miyiz? Transfer politikasını doğru buluyorum. Teknik direktör Daum’un da bize bu sene sürpriz yaşatmasını bekliyorum. Bizim Avrupa’da başarı beklentimizi karşılayabilir mi bunu hep birlikte göreceğiz. Daum’un Türkiye’de başarılı olmama ihtimali yok. Başkanımız da bu sene çok iddialı… Daum, futbolcuları tanıyor, rakip takım oyuncularını da tanıyor. Kulübü tanıyor. Mantaliteyi biliyor. Buradan Daum’a sesleniyorum: “Daum kalıcı olmak istiyorsan, bize Avrupa’da başarı getir.” Mehmet Topuz iyi bir transfer. Aslında bir transfer daha beklerdim. İyi bir orta saha aldık. Guiza’dan beklediğim patlama yavaş yavaş geliyor. Aykut Kocaman çok iyi oldu. İyi ve deneyimli bir Fenerbahçeli. Takım umutlandırıyor beni. Bu sezon Deivid’den de büyük başarı bekliyorum. Alex her zaman Alex… - Kulübümüzün futbol dışında hangi branşlarını takip ediyorsunuz? Basketbol ikinci takip ettiğim branşıdır kulübümün ama futboldaki inancı orada göremiyorum. Basketbol daha profesyonel bir spor… Yani “Beni parayla satın alamazsınız.” diyen bir Tuncay çıkmıyor kolay kolay… Forma aşkı güçlü olmayınca da başarı gelmiyor çok fazla. Ama umutluyuz bekliyoruz… - 2008-2009 sezon sonunda Bayan Basketbol ve Bayan Voleybol takımlarımız bizi gururlandırarak şampiyonluğu yakaladılar… Ne varsa bayanlarda var gördüğünüz gibi… Evet, büyük gurur yaşattılar. “Acaba futbol takımına da bayanlarla mı katılsak” diye düşünüyorum. Fenerbahçe’nin altyapısının diğer branşlarda çok güçlü olduğuna inanıyorum. Bu sezonda da alıştığımız bu şampiyonlukların devamını bekliyorum. Başta başkanımız olmak üzere hepimiz istekliyiz. - Başkanımız Aziz Yıldırım nasıl bir yönetici sizce? Başkanımızı çok iyi niyetli ve samimi buluyorum. Aziz Yıldırım’la birlikte Fenerbahçe çok yol kat etti. Yürekli bir insan. Stadımızla Avrupa çapındayız, forma satışlarında Avrupa çapındayız, tesislerde Avrupa çapındayız. Şimdi bize Avrupa sahalarında bir başarı lazım. Shakhtar Donetsk Kulübü’nün yaptığını da yapalım artık. - Bir mizah yazarı olarak fanatik taraftara nasıl bir gözle bakıyorsunuz? Fanatizm taraftarlığın bir uzantısıdır. Önemli olan bu fanatikliğin şiddete dönüşmemesi… İyi bir Fenerbahçeli, fanatik olmalı elbet. O yüzden benim kötü gözle baktığım taraftar; bir maç kaybedince futbolcusunu ıslıklayan taraftardır. - Hayatınızda iz bırakan isimler neler? Oğuz Aral, Tekin Aral, Aziz Nesin, Ertem Eğilmez ve sinema okulum, beni yeniden biçimlendiren insanlar ve kurumlar oldular. Çok yaşasınlar diyeceğim ama okulum dışında maalesef hiçbiri yaşamıyor. - Yaratıcı insanlar Türkiye’de gerçek yerini buluyor mu sizce? Bu biraz şans, biraz da elektrik işi… Kendi işim adına konuşmam gerekirse; çok iyi mizahçı olup bu âlemde yer bulamayan da oldu, çok kötü mizahçı olup bu âleme demir atanlar da… - Tarzınız çocuklardan başlayıp her yaşa hitap ediyor, Çocuklarla aranız nasıl? İki çocuğum var. Biri sekiz, diğeri beş yaşında. Onlarla birlikte yeniden büyümeye başladım. - Sizin de bünyesinde olduğunuz “Gırgır” diye efsane olan bir mizah dergisi vardı. Şimdilerde mizah dergilerinin tirajlarının düşüşlerini neye bağlıyorsunuz? Biz mizahçılar da öyle bir bölündük ki hala da bölünmeye devam ediyoruz. Ben mizah dergilerini bıraktım. Onlar hala bölünmeyi bırakmadılar. Beş yüz bin satan dergilerin tirajaları otuz binlere geriledi. Gırgır’da iyi bir takım arkadaşlığımız oldu. İlk meslek hayatım Gırgır’da başladı. - Sonrasında meslek hayatınız çizgi değiştirdi… Evet, dergicilikten sonra Mimar Sinan Üniversitesi’nde sinema okudum. Sonra yazarlığımla birleşince senaryolar yazmaya başladım. - Bir çok dizide imzanız var. Dizileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Dizilerden değil, oluşan dizi ortamından memnun değilim. Yeni bir fikre çok açık değil televizyonlar. Bin kere yapılmış standart, kavuşamayan âşıklar bana da gına geldi ama çok meraklısı da varmış. - Ya sinema? Sinemamız sektörsel olarak gelişiyor tabii ki. Çeşitlilik de çok güzel. Recep İvedik de var, Üç Maymun da var, Arog da var, Osmanlı Cumhuriyeti de. Neyi beğeniyorsanız ona gidersiniz. Televizyondaki karakterleri sinemaya taşıma akımı biterse ortaya çok daha kaliteli ve özgün yapımlar çıkacak. - Yeni projeler var mı? “Pis Yedili” ve “Babam Sınıfta Kaldı” adlı iki televizyon dizisi ve biri Galatasaraylı biri Fenerbahçeli olan yapışık ikizlerin hikâyesini anlatan “Fifti Fifti” adlı sinema senaryom var. Bunları bu sene içerisinde hayata geçirmeye çalışacağım. - Bu kadar pozitif olmayı neye borçlusunuz? Fazla balık yemeye ve hayatı bir ödül olarak algılama biçimime. Düşünsenize milyonlarca sperm arasında en şanslı olanları biziz. Diğerleri çöpe gittiler. Kıymetini bilelim bu hayatın diyorum da başka bir şey demiyorum. -Taraftara herhangi bir mesajınız var mı? Tribünde, statlarda argo olur ama açık küfürleri sevmiyorum. Çocuklarımla maçlara rahat rahat gelebilmeliyim. Kızım Ece Su Fenerbahçeli ama oğlum Arda’yı Fenerbahçeli yapmaya çalışıyorum. Maçlara gelerek o da iyi bir Fenerbahçeli olacak. Tezahürat çok önemli. En iyi taraftar Fenerbahçe’de. Biz bütün olarak çok güzel tezahürat yapan fevri olmayan bir topluluğuz. Maçlarda hakemleri, rakibi, herkesi baskı altına alan taraftar grubuyuz. Böyle bir taraftar Türkiye’de yok. Bütün olarak en iyi taraftarın Fenerbahçe taraftarı olduğuna inanıyorum. Taraftarımız en kötü zamanda bile tribünü terk etmiyor. Diğer takımlara baktığınızda şampiyonluğu oynuyorlar fakat tribünde 5000 kişi var. Bu özelliğimizi korumamız lazım, tabii bu özeliği korurken de taraftarların daha fazla destek vermesi gerekiyor. Taraftarların bölünüp bağımsız bir kulüp gibi hareket etmeleri kulübe zarar verir. Muhalefet etmemeleri gerekir. Hiçbir şey kulübün üstünde olmamalı. Tek bir kimlik vardır o da Fenerbahçe’dir. Bir tek Fenerbahçeli olmak hepimize yeter. “Hep destek tam destek” en sevdiğim sloganımız… Son güne kadar yanında olmalıyız takımımızın. Zaten sezon kötü biterse, bize kalmıyor yönetim değiştiriyor takımı. Sakin olun ve destekleyin… - Son olarak Fenerbahçe Dergisi hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim? Başarılı, hareketli bir dergi. Fenerbahçe medya olarak diğerlerine fark atmış durumda zaten. Televizyonda da öyle. Bu başarının devamını diliyorum. Havaalanlarında her yerde elimde geziyorum. Kulüple ilgili haberleri alabiliyorsunuz, kulüple ilgili insanların söylemek istedikleri var bunları öğrenebiliyorsunuz ki bu çok önemli. Fenerbahçe; dergi olsun televizyon olsun yayıncılık olarak iyi iş yapıyor. Her işte olduğu gibi başarılı bir çizgisi var. Fakat taraftar oranına bakıldığında daha çok satmalı…
|