|
“BİR DAHA DÜNYAYA GELSEM YİNE KALECİ OLURDUM” Fenerbahçe kalesini koruyan ve bir sezonda 30 maçta sadece 6 gol yiyerek Türk futbol tarihine geçen efsanemiz, unutulmaz oyuncumuz İlie Datcu… Emeğine ve azmine hayran olduğumuz eşsiz spor adamı, son 6 yıldır eşiyle birlikte, bahçesiyle uğraşarak, köpekleriyle oynayarak, misafir ağırlayarak huzur içinde yaşadığı Bodrum’daki evinde ağırladı bizleri… Sorularımız Datcu’nun Fenerbahçesini tanımamıza, o günleri tekrardan yad etmemize vesile oldu. - Fenerbahçemizin iz bırakan oyuncularındansınız, futbol hayatınız nasıl başladı? 10 yaşında Romanya’da Dinamo Bükreş genç takıma başladım. 14 yaşına kadar genç milli takımda görevimi yaptım. Hemen kalecilikle başlamadım. Bir süre sol açık, sağ açık oynadım. Ondan sonra hoca beni kaleci olarak seçti. 10 yaşında lisanslı oldum. 15 yaşında Dinamo Bükreş A takımında oynamaya başladım. Tabii ki bu dönem içinde çok şampiyonluklar yaşadım. Şampiyonluklara erken alıştığım için hep şampiyonluk istedim, başka bir şey istemedim. 36 kez milli oldum. - Fenerbahçe kalesine geçişiniz nasıl gerçekleşti? Ben bir Alman takımıyla anlaşmıştım. O yıllarda Fenerbahçe Başkanı Faruk Ilgaz da ülkemizin federasyon başkanını yakından tanıyordu. O sıralarda da bizim İsviçre’de bir maçımız vardı. O maç sonrası bizim yöneticiler “Sen Almanya’ya gidemezsin, sen Fenerbahçe’ye gideceksin, orada senin hemşerin var. Yunus var, Nunweiller var. Onların arasına katılacaksın.” dediler. Böylece diğer kontratım iptal oldu. En sonunda da devlet başkanımız Çavuşesku’dan izin alınarak 20 Temmuz olan doğum günümde Fenerbahçe’ye girdim. O gün bugündür Fenerbahçeliyim, şampiyonluk kazandım, iyi bir şekilde görev yaptım. - İlk geldiğinizdeki kadronuzda takım arkadaşlarınız: Yavuz, Numan, Şükrü, Levent, Nunweiler, Ercan, Yılmaz, Yaşar, Fuat, Abdullah, Ogün, Zeki, Can, Selim, Serkan, Ümran, Selim ve Ziya gibi unutulmaz oyuncularımız vardı…
Evet, Fenerbahçe’de 6 sene oynadım. Efsane antrenör Didi’nin çalıştırdığı bir takımdı. Şampiyonluklar yaşadım. Faruk Ilgaz, Eşref Aydın gibi değerli yöneticilerimiz vardı. Hepsi de her zaman çok yardımcı oldular. En iyi olmamız için her zaman gerekli çabayı gösterirlerdi. Arkadaşlarımızla hep beraber yemekler düzenliyor, hep birlikte vakit geçiriyorduk. - Derbi maçları sonrası neler yapardınız? Bugünkü gibi rekabet yoktu. Rakip takım futbolcularıyla hep beraber yemekler yiyorduk. Futbol ayrı, arkadaşlık ayrı… Sevgi ve saygıyı saha içinde de görebiliyorduk. Bugün bazı istenmeyen olaylar yaşanabiliyor ama dönüp baktığımda 40 sene hiç geçmemiş gibi hala bana heyecan verebiliyor… - Vatani duygularınızı katmadan profesyonel bir şekilde gerçekleştirdiğiniz, kendi ülke takımınızla, Fenerbahçe arasında oynanan bir maçta ülkenizin UEFA kupasından elenmesine neden oldunuz. O maç sonrası artık Arges Piteşti kupadan elenmişti. Maç sonrası ülkeden çıkışınıza izin verilmedi. Nezarete alınışınız ve bir hafta hapiste kalışınız sonra diplomatik girişimler sonucunda çıkarak ve tekrar ülkemize dönerek takımdaki yerinizi alışınız… O maçı Halit Kıvanç “Gool diye diye…” isimli kitabında heyecanla şöyle anlatıyordu: “Maçın Romanya’daki rövanşında da mikrofon başındaydım. Yine Fenerbahçe, yine Cemil... Çok güzel anlatmış Halit Kıvanç… Evet, o gün berabere kaldık çok fedakârlık yaptım… Hiçbir zaman kendi menfaatlerimi ön plana koymadım. Fenerbahçe’ye geçince kendi Milli takımı da bıraktım. - O günleri özlüyor musunuz? Özlemek ne kelime! Bir daha dünyaya gelsem yine kaleci olurdum… - Kaleciliği çok severek yapıyordunuz. Bir sezon 30 maçta sadece 6 gol yediniz ve tarihe geçtiniz… Bazen dünyanın en iyi kalecileri bile kötü goller yer ama özellikle kritik bir maçta kolay kolay gol yemem. Yeri geldiğinde mağlup da oluruz ama çok gol yediğim bir maç olmadı. Tabii bunda takım arkadaşlarımın başarıları da söz konusuydu. Evet, bir sezonu sadece 6 golle kapamıştık. Bu başarı Ziya, Ercan, Şükrü, Ogün ve Can’ın, Selim’in, Nedim’in yer aldığı iyi bir takımdı… - Kaleci antrenörlüğü hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Şimdiki yıllarda futbol okulları açıldı, ben 40 sene önce geldiğimde de söyledim; “Bu kaleci antrenörlerinin farklı olması lazım” diye… Şimdi kaleci okulları var. Bir - iki sene önce başladı. Eskiden yoktu. 1992 itibarıyla yavaş yavaş başladı. Bizimle antrenörler fazla uğraşmazdı, biz kendimiz yetiştik. 2-3 saat antrenmanla çıktık. Şimdi kitaplar var, bilgisayarlar var. Şimdikiler şanslı, kendilerini daha fazla yetiştirmeleri için her olanak var. Ben kendi kendime bile evde takımları inceliyorum, sistemlerini anlamaya çalışıyorum, kendi kendime bir şeyler yapıyorum. Futbolu çok sevdiğim için uzaklaştığımda kahroluyorum. - Katkılarınızla iyi kaleciler yetiştirdiniz. Bu sezon takımlarda yer alacak kalecilerle ilgili neler söyleyeceksiniz? Birisine iyi dediğinde rekabet yaratıyor, kötü dediğinde kızıyorlar onun için yorum yapmamayı tercih ediyorum. - Maçlarda heyecanlanır mıydınız? Top oynarken heyecanlanmadım, maç izlerken mi heyecanlanacağım. Çok soğukkanlıydım. Çünkü görevimi bilirdim. Ortak antrenmanlarımızda ayrı kapalı salona gider, kendim de ayrı hazırlanırdım, Zekâ, güç ve ayaklar birleştiğinde iyi bir şey çıkıyor. En zor iş kaleciliktir, en ufak şeylerde kurtarıcısın, kaleci gerektiğinde çıkış yapmalı, takım ayrı, kalecilik ayrıdır. - 2009-2010 sezonu transferlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu sezon çok çetin geçecek. Gün geçtikçe takımlar güçleniyor. Çok enteresan bir sene olacak. Kaliteli futbolcular, kaliteli transferler, antrenörler, iyi çalıştırıcılar. En önemlisi çalıştırıcıdır. Önce antrenör sonra futbolcular gelir. Fenerbahçemize gelince; bu sezon çok iyi transferler yaptı. Antrenör de takımı yakından tanıyan, Fenerbahçe’yi iyi bilen bir insan. Başkanımız da hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı. Bana öyle geliyor ki; her şey çok iyi gidecek. Ligden çok özlemim bir Avrupa şampiyonluğu… Başkan çok destek veriyor. Takım güçleniyor. Fenerbahçe bir adım önde başlıyor diyebiliriz. Yarın lig başlasın istiyorum. - Diğer takımlar için düşünceleriniz nasıl? Trabzonspor da iyi transferler yaptı. Sivas’ın başarısı sürpriz veya tesadüf değil. Bülent Uygun başladı çok iyidir, hırslı, çalışkan, konuşmayı bilen güçlü bir kişilik. Yine Kayserispor da öyle. İyi transferler var. - Oyunculuk hayatınızı tamamladıktan sonra, tecrübe ve deneyimlerinizi ortaya koyduğunuz çalıştırıcılık döneminizi aktarır mısınız? 1962 yılında başlayan futbol hayatım, 1978’de sona erdi. Almanya’da ve Türkiye’de antrenörlük yaptım. Türk Milli Takımı’nın kalecisi Rüştü Reçber’e 4 yıl boyunca kaleci antrenörlüğü yaptım. Hala arar. Yemeklerine kadar kontrol ederdim. Çok disiplinli çalışırdım. Disiplinsizliğe de asla tahammülüm yoktur. Altyapı kaleci antrenörlüğü de yaptım. 1975’de Fenerbahçe’de kısa bir dönem teknik direktörlükten sonra Göztepe, Eskişehirspor’da da görev aldım. - Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldunuz… Evet, 1980 yılında Türk vatandaşı oldum. En kısa zamanda da Türk vatandaşlığına geçen benim. Bundan da büyük bir mutluluk duyuyorum. - Beşiktaş’ın 100. yılındaki şampiyonlukta güzel bir anekdotunuz var, onu buradan da paylaşır mısınız? Lucescu’ya yardımcı antrenörlük yaptığım ve 100. yılında Beşiktaş’ın şampiyon olduğu sezondu. O günlere dayanan ilginç anım ise şöyleydi: Oğlum Kerem, koyu bir Fenerbahçelidir. Aynı zamanda Fenerbahçe Genç Takımı’nda da oynamıştır. Beşiktaş 100. Yıl kutlamalarında Kerem’e de Beşiktaş forması giydirmeye çalışmışlar… Baktım, bana bir telefon geldi… Kerem telefonda bas bas bağırıyor: “Baba baba, sen ne yaptın?
- Bugüne geldiğimizde nasıl bir Fenerbahçe görüyorsunuz? Sayın Aziz Yıldırım gerçekten Fenerbahçemiz için çok şeyler yaptı. Bu güne kadar yaptıkları takdir edilecek şeyler. Tesisler, transferler ve özellikle bu seneki transferler… Fenerbahçe’yi yükseltmek için çalıştı hep. Kendisini başkanlık seçimlerindeki başarısından dolayı kutluyorum. Bu sezona gelince transferler söylediğim gibi mükemmel. Özellikle teknik direktör Daum, çok çok doğru bir karar. Aykut Kocaman ise çok yerinde bir seçim. Gerçekten de çok değerli bir oyuncu ve çalıştırıcı. Umarım tüm taşlar yerine oturur ve bu sezonu şampiyonluklarla kapatırız. - Artık Bodrum’da yaşıyorsunuz, günleriniz nasıl geçiyor? 6 senedir Bodrum’dayım. Eşim Olga ile birlikte sık sık gelen çocuklarımız ve misafirlerimizi ağırlıyor, keyifli günler geçiriyoruz. Üç tane de köpeğimiz var. Bahçeler, çiçekler, sebzeler derken günler hızlı bir şekilde geçiyor. Evimizi çok seviyoruz. Turgut Reis çok güzel şirin bir kasaba… Tüm Fenerbahçelileri de her zaman ziyaretime bekliyorum. - Fenerbahçe Dergimizle ilgili düşünceleriniz, önerileriniz nelerdir? Dergimiz çok kaliteli… Bodrum’dan tüm haberlere ulaşıyorum. Fenerbahçeliliği dergi olsun, televizyon olsun burada da yaşıyorum. Umarım zamanla daha büyük bir aile olacağız. Yalnız tek isteğim eski sporcuların unutulmaması… - Fenerbahçe taraftarı sizi çok seviyor ve kalbimizde unutulmaz bir yeriniz var… Futbol oynarken bazı oyuncular taraftarın coşkusundan etkileniyor, bazısıysa gamsız etkilenmez. Biz taraftardan çok enerji aldık… Takım kazandı mı taraftar çok mutlu oluyor. Olacak iş değil bazı taraftar takımını o kadar benimsiyor ki bunu özel hayatına bile yansıtıyor… Bir daha dünyaya gelsem yine kalecilik yaparım, yine Fenerbahçe’de oynarım. Fenerbahçe’nin adı da büyük kendi de büyük… Bir ara “Datcu Galatasaray yolunda” diye haberler çıkardılar, kim yazdı bilmiyorum ama hepsi yalan haberlerdi. Kim çağırdıysa gitmedim. Ben asla taraftarımı üzecek bir şey yapmadım. Fenerbahçe’yi de çok seviyorum, taraftarını da çok seviyorum, hepsini yanaklarından öpüyorum… Bu sene antrenör, futbolcular, yöneticiler, bizler, taraftarlar hepimiz seferberlik ilan edelim, iş birliği yapalım ve Fenerbahçe’mizi şampiyon yapalım. Çünkü Fenerbahçe her zaman en iyisini hak ediyor! |