|
FENERBAHÇE HAYATIMA HAYAT KATIYOR O’nu sonsuz güveninden, etrafını yönetebilen ve kitleleri yönlendirebilme özelliğinden; cesaretinden ve bu cesaretini çevresine yayan enerjisinden; düşüncelerini her zaman açık ve net olarak ifade etmesinden; yeniliğe açık olmasından, mantık kuralları çerçevesi içinde verdiği kararlarından; ve bence en önemlisi; hayata devamlı gülümsemesinden tanırsınız… O Fenerbahçe’nin efsane başkanı… Bir liderde olması gereken tüm özellikleri taşıyan ender kişi Sayın Ali Şen. O şimdi çok mutlu ve huzurlu… 15 Şubat 1998 yılında devir teslim ettiği Fenerbahçe başkanlığı, içine sinen ve başarılı bir kişinin ellerinde…
- Kosova Prizren kenti doğumlusunuz… Bu kent için “Paris yokken Prizren vardı” denir… Türk kültürünü ve mimarisini korumuş, Şar Dağları eteğinde bir nehir kıyısı kenti. Hem Prizren de doğmak hem Fenerbahçeli olmak… Nasıl bir şey bizlerle paylaşır mısınız?
Evet, Kosova doğumluyum. Arnavut değil, Boşnak değil, Sancaklı değil. Rumeli’den gelen öz Türkleriz yani “Evladı Fatihan”… Türkiye’deki çok insan Rumelileri karıştırır, “Evladı Fatihan” Rumeli’de yaşayan Türklerle bütünleşmiş bir deyimdir. “Evladı Fatihan” dediğimiz kişiler; 500 yıldır Türkiye Osmanlı yönetimindeyken buradan gelen asker ailelerinin torunları ya da bürokrat ailenin torunlarıdır. Bizim ecdat burada… Evladı Fatihan 1697 yılında 17 bin civarı kişiden oluşmakta olup, Osmanlı akıncı güçlerinin ilerlemelerine destek sağlardı. Vergi sisteminde ve toprak sahibi olma konusunda da bazı ayrıcalıkları vardı. 1846’da Selanik müşirine gönderilen bir emirle ortadan kaldırıldı. 1846 yılına kadar eğer ki Rumeli’deki bir Türk ailesi kendi hayatını kökünü merak ediyorsa, ecdadını takip etmek isterse öz Türklerde 500 yıla kadar geri gidebilirsiniz. Maalesef 1845 yılından sonra İstanbul Deftardarlığı kaydı durdurmuş. Osmanlı arşivinden de bulduğumuz gibi buradan giden Türkleriz. - Kosova’daki Fenerbahçeli olan kişilerin sayısındaki artışta sizin de büyük katkınız olduğunu düşünüyoruz… Tabii geçen yıllar içinde Fenerbahçe taraftarlığı daha çok büyüdü. Dünyanın her yerinde nasıl Türk takımlarının içinde Fenerbahçe taraftarları fazlaysa Kosova’da da çoğunluk Fenerbahçe taraftarıdır. Kosova ile ilgili benim de büyük payım olduğu doğru. Fenerbahçeli olduğum için öncelikle Fenerbahçe’den bahsediyorum. Tabii ki Galatasaraylı, Beşiktaşlı, Trabzonspor’u tutanlar da var. Kosova’daki Türkler, Türkiye’yi az takip ederlerdi. Şimdi telekomünikasyon devri, her şey evinize kadar geliyor. Bugün Kosova’daki Türk’lerin evinde bizim evlerimizde olandan daha fazla televizyon, daha fazla internet var. Merak ettikleri için… - Sporla dolu bir hayatınız var. Birebir sporla ilginiz ne zaman nasıl başladı? Hayat boyu hep sporun içinde oldum. Spora olan merakım çocukluktan başlar. Kosova’da okulda el topu, basketbol oynadım. Kayak yaptım. Şar Dağı’nda başlayan bir kayak merakım var, o zamanlardan beri de devam ediyor. Her yıl kışın kar kayağı, yazın su kayağı, dalgıçlık yapıyor, su altına dalıp fotoğraflar çekiyorum. Bu deniz altı filmlerini de çekmek için dünyanın her tarafına gidiyorum. - Fenerbahçe Spor Kulübü’nde efsaneleşmiş başkanlarımızdan birisiniz. Birçok ilklere imza attınız. 1981-1983 ve 1994-1998 yılları arasında iki dönem başkanlık yaptınız. O dönemlerden biraz bahseder misiniz ve tekrar bugüne dönmenizi istesem… İnsanlara yol gösterdiğiniz zaman sizi dinliyorlarsa, sizin konuştuklarınıza değer veriyorlarsa, size itibar ediyorlarsa - ki bu kendiliğinizden olmaz mutlaka yaptığınız hareketlerin, konuştuğunuz sözlerin iz bırakması gerekir - konuştuklarınız iz bıraktıysa, konuştuklarınız, tahminleriniz doğru çıktıysa, bir kulüpte veya fahri bir görev yaparken insanlarla ilişkiniz ötesinde toplumu başarıya götürüyorsanız; işte lider odur. Başkasının görmediğini gören, başkasının diyemeyeceğini diyebilen, gönül açıklığıyla, fikriyle, cesaretiyle kendine güveni olan adam tam liderdir. - Liderlik vasıflarınız çok yüksek, zaman içinde kendinizi yetiştirdiğiniz kişisel vasıflarınız da ortada, bununla birlikte bu liderlik ruhunuzun sizin yetiştiriliş ortamınızla da ilgili olabilir mi? Benim babam Hasan Maga, hatta bazı şirketlerimin adı da Maga... Kosova’da “Maga”, ağa demek. Fakat Arnavutlar Hasan Ağa yerine “Hasan Maga” diye lakap takmışlar. Prizen’de Türklerden Hasan Maga’nın oğluyum, oraya gittiğim zaman babam dolayısıyla da herkes beni tanır. Orada doğdum, büyüdüm. Oradaki Türklerin de lideriydi. Her dönemi o günkü şartlara göre değerlendirmemiz lazım. Biz Yugoslavya’daki Türk insanlarına eğitim veren bir okulda ilk Türk talebelerdik. 12 kişiydik. Türkiye Fenerbahçe ile beraber anılır. Rumeli’de hayatımın çok büyük parçası hep spor ve Fenerbahçe oldu. - Peki, başkanlık döneminiz nasıl başladı? Türk Futbol Federasyonu’nda 1974’de basketbol umumi kaptanı olarak görev yaptım. TFF Basketbol Şubesi’ndeyken, Fenerbahçe yönetimini tenkit ediyordum devamlı… “Yönetim iyi değil, siz spor kulübü olarak yönetmiyorsunuz sadece futbol kulübü olarak yönetiyorsunuz.” diyordum. Halbuki Fenerbahçe büyük kulüptür. Büyük kulübün ötesinde birçok branşları vardır. Fenerbahçe 14 branşta faaliyet göstermiştir. Başlangıç yıllarında 1908’de kule ve tramplen atlama, 1911’de kriket, 1912’de su topu, 1913 yılında avcılık, 1914 çim hokeyi, patenli hokey ve tenis gibi branşlar vardı. Bunu çok az kişi bilir. Fenerbahçe’nin Türk gençliğine hizmeti, sporcu yetiştirmesi o yıllardan beri vardı. Ben de bu nedenden dolayı 1974’lü yıllarda yönetime kızıyor “Basketbola önem vermiyorsunuz.”diyordum. O dönem Beşiktaş’ın, Galatasaray’ın, Şekerspor’un güçlü birer basketbol takımları vardı. Aslında herkesin düşüncesi şu yöndeydi: “Ali Şen, zaten bunları yapamaz, yaparsa heykellerini dikelim.” diyorlardı. Çalışmalara başladığımda ilk önce salonları doldurduk. Boş olan salonlar doldu. Hiç unutmam Galatasaray’la 72-72 berabere kaldık, herkes seviniyor tabii ben “Galatasaray’ı niye yenemedik” diye üzülüyorum. Bir sonraki maçta 14 fark yaptık, yendik. Böylece Fenerbahçe taraftarı Ali Şen’le tanıştı. Bu arada Abdi İpekçi’nin ricasıyla Milliyet Gazetesi’nde de yazı yazıyordum. Ama Fenerbahçe taraftarının bana sevgiyle bağlanması, basketbol maçlarındaki başarılarla birlikte oluştu. Ben de onlara gönül verdim. Fenerbahçe taraftarı benim hayatımda Allah’tan ve ailemden sonra en sevdiğim insanlar oldu. 1976 yılında Fenerbahçe’nin ilk maçında kapatma bize nasip oldu. TFF’de 2. Başkan, Asbaşkan, basın sözcüsü, Milli takımlar sorumlusuydum. Türk futbolunu yöneten bizdik. 7 kişiydik. TFF Başkanı İbrahim İskeçe’ydi. Yönetimde Kaya Çilingiroğlu da vardı, rahmetli şimdi bile onu çok özlüyorum. Türk futbolunda çeşitli yeniliklere imza attık. İlk UEFA’nın İstanbul’daki Intercontinental Oteli’nde kongresinin olmasını sağladık. - Ve başkanlık seçimleri… 1981 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlığına tek aday olarak girdim. Ve ilk başkanlığım 12 Nisan 1981 tarihinde oldu. Bir yıldan sonra görevini yapmış olmanın rahatlığıyla tekrar kongrede görev almak istemedim, Şubat 1982’de olağan kongreye girdiğimizde rahmetli Cevher Özden aday oldu, sonra ben aday olmak istememe rağmen bir takım sataşmalardan dolayı “Ben de adayım” dedim. O kongre de Fenerbahçe’nin tarihindeki en uzun kongresiydi. Suadiye Atlantik Sineması’nda 10 saat sürdü. Kongre üyelerinin büyük çoğunluğu beni seçti. O sene bütün kupaları aldık. 5 tane kupa… 12 Eylül İhtilali yapılmıştı. Amiral Ömer Şentürk Paşa, Hasköy’deki Deniz Kuvvetleri tersanesi komutanıydı. Bir donanma kupası hazırlamışlardı, O kupayı da almıştık. 10 Aralık 1983’de ayrıldım. İlk başkanlığa geldiğimde Fenerbahçe 4 yıl şampiyon olamamıştı kıyamet kopuyordu, 4 yıl arka arkaya tarihte ilk defa… 18 Aralık 1994’de ikinci kez başkanlığa geldiğimdeyse, Fenerbahçe 7 yıl şampiyon olamamıştı. Bir faciaydı o dönem yine “Ali Şen Başkan; Fenerbahçe Şampiyon!” sloganları vardı… Ben kalktım Bodrum’dan İstanbul’a gittim ve tekrar aday oldum. Ve ikinci başkanlığımda yine şampiyon olduk. Büyük bir mutluluktu tabii… 15 Şubat 1998’de olağan kongrede görevi devrettim. - Özellikle futbol karşılaşmalarının çok iyi bir takipçisisiniz… Çoğu zaman Bodrum’dan İstanbul’a maçları seyretmeye geldiğinizi biliyoruz, görüyoruz. Maçları hangi gözle seyreder veya izlersiniz? Bir maçı 3-4 gözle izleyebilir ya da seyredebilirsiniz. Futbol sever, kulüp taraftarı, sporcu sıfatı veya yönetici gözüyle… Her göz ayrı netice getirir. Bir futbolseverseniz; taraftar değilsiniz böylece her iki takımdan da çok iyi oyun beklersiniz. Bir kulüp taraftarıysanız; sizin takımın hem iyi oynamasını, hem de kazanmasını istersiniz. Kötü oynuyorsa kızarsınız ama sonunda kazanmışsanız mutlu olursunuz. Eski sporcuysanız; oyunu beğenmediğinizde sizin zamanınızdaki mükemmeliyeti ararsınız, bulamazsanız kızarsınız. Yöneticiye gelince; bu gözle baktığınızda mutlaka kazanmak istersiniz. Kötü maçlar unutulur ama neticeler tarihe geçer. - Başkanlık döneminizde, antrenörlerinizin işine müdahale ediyor muydunuz? Ben yabancı antrenörün işine karışırdım. “Başkan soyunma odasına girer mi?” diye de tenkit ederlerdi. Tabii ki sadece soyunma odası değil, başkan her yere girer. Başkan her yere girecek, girmeli, bakmalı ne oluyor diye... Karışma ne demek; yanlış yapılan işlerin yanlış olduğunu söyleyeceksiniz. Türk futbolcusunu ben yabancı antrenörden daha iyi tanırım. Beynini tanırım, ne yapmak istediğini bilirim, neye öfkelenir, neye kızar, neye güler hepsini bilirim. Şimdi Fenerbahçe iyi oynuyor. Kazandık ve Şampiyonlar Ligi’ne kaldık ben ona bakarım. - Ve başkanımızın büyük projesi olan “Bir milyon üye”… Bu konuda sizin görüşünüz nedir? 1981 yılında Fenerbahçe derneklerini açan, tüzüğe sokan benim. Türkiye’nin her tarafında hatta yurtdışında da derneklerin açılmasını sağladık. 1981 yılındaki başkanlık dönemimde hedef 100.000 kişi üye olsun diyorduk. Çünkü buna inanan bir kişiyim. O zaman nüfus kırk milyon kişiydi. Bugün yetmiş beş milyon. Şu an yetmiş beş milyon olduğuna göre 1 milyon hedef çok doğru. O yıllardaki demeçlerim bunlar, o yüzden şiddetle destekliyorum. Fenerbahçe Fenerbahçelilerin… Fenerbahçe taraftarları, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne kongre üyesi olamazlardı. Bir gün kürsüye çıktım dedim ki “Cenazelerde daha çok buluşuyor, doğum evlerinde daha az. Yani daha çok ölen, daha az doğan var. O zamanki tüzüğe göre Fenerbahçe % 2 büyüyebilirdi. Fenerbahçe Kulübü’nün 9. maddesini değiştirdim. Halka açtık. Halk da taraftar da üye olabilsinler dedik. Bugün Fenerbahçe’nin 16.000 üyesinin olması ve grupların güçlerini kaybetmesinin ana sebebi benim ve arkadaşlarımın yaptığı tüzük değişikliğiydi. İsteyen herkes üye olsun, kim istiyorsa… Fenerbahçe’nin sahibi taraftarları ve üyeleridir, başkası değildir. Bir milyon üye projesini destekliyorum. - Fenerbahçe ile ilgili bir dileğiniz… Hatırlıyorum 10 yıl evvel ilk defa Manchester’ı kendi sahasında yenen bu takımdı. O zaman ben şunu söylemiştim: Şampiyonlar Ligi’nde bir gün gelecek Fenerbahçe Atatürk Havaalanı’na Avrupa şampiyonu olarak inecek. Fenerbahçe bu olanaklarla Şampiyonlar Ligi’nde kesin şampiyon olur. Hatta rahat rahat olur, kimseye hayal falan satmıyorum. - 90’lı yıllarla kıyasladığımızda televizyonlarda bu kadar spor programının olmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz… Kulüp tarihinde ve Türk futbol tarihinde ilk defa pek çok ilkleri başlatıp, dile getirip, tatbik etmeye başladım. Televizyon yayınlarının bu rakamlara çıkmasında katkım var sanırım. Her zaman Fenerbahçe’nin menfaatlerini düşünür ve Fenerbahçe’nin daha çok taraftarı olduğunu ısrarla söylüyordum. Şimdi bu noktalara kadar geldik. Bu kadar spor programı varsa ve izliyorlarsa normal. İnsanlar Türkiye’de iki şey çok konuşulur biri spor ikincisi politika… Sabaha kadar konuşulur ikisi de bir şey olmaz, fakat yıllar geçtikçe de bu gelişmelerden memnunum daha iyi olabilir. Hem çok konuşulan politika hem de çok konuşulan futbol ve Türk sporunun daha iyiye gideceği kesin. Özellikle yeni jenerasyon gençlerin daha fazla ilgi duyması; sporun yayılmasını ve bu doğrultuda kazanılan başarıların grafiğini arttırıyor. Ben ülkemin insanlarına inanıyorum, umutluyum. - Yıllardır tarafınıza gelen ısrarlara rağmen siyaset hayatına girmeyi tercih etmiyorsunuz. Neden? Hemen hemen bütün partilerden teklif almışımdır. Fakat politikacılık yapmam zor, asla yapanları küçümsemek adına söylemiyorum. Anayasamıza göre bizde parlamenter rejim var. - Sizin için “Yürüyen Kütüphane” diyorlar. Taşıdığınız Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı unvanınız dışında, bu yakıştırma da sizi çok iyi tanımlıyor… Devamlı kitap okurum, hem de 8 ayrı lisanda... Okuyorsunuz fakat gezmiyorsanız o okuduklarınız ne kadar uygun ne kadar hayatla kavuşuyor bilemezsiniz, çok geziyor ama okumuyorsanız o zaman da kimin ne yaptığını bilmiyorsunuz. Her ikisi de lazım. 1962 yılında bir “İpana bilgi yarışması” vardı. Sunucu Orhan Boran’dı. Radyolu yıllardı. O programlar müthiş dinleniyordu, haftada bir defa Eczacıbaşı’nın hazırladığı bir programdı. O kültür yarışma programına ben de iştirak etmiştim. Bir kulübe içine giriyorsunuz, rakibinizde başka bir kulübede, zarfı çekiyorsunuz. Beş kişilik jüri heyeti ve elit tabakadan hanım ve beyleri geliyorlar, sizleri izliyorlar. 30 saniyede cevap vermeniz gerekiyor. İlk katıldığımda şampiyon oldum sonra bir kez daha şampiyon oldum, bir kere de ikinciliğim oldu. Bir sene sonra Hürriyet Gazetesi “Şampiyonlar yarışıyor” adında bir yarışma açtı. Orada da 2’nci oldum. Necati Zincirkıran benimle Hürriyet Gazetesi’nde “Yürüyen kütüphane” diye başlık atarak bir sayfalık röportaj yaptı.
- Taraftarlarımız için neler söyleyeceksiniz? İki türlü taraftar var... Bir; kendi takımını coşkuyla destekleyen, yanlışları görmeyen, yanlışların üzerine gitmeyen, yanlışların düzeleceğini umut ederek takımını kapalı gözle destekleyen taraftar. Bir de; tiyatroda eser seyreder gibi seyredenler var. Bu coşkulu kısım içinde küfür eden de var. Fenerbahçe taraftarının dünyanın en iyi taraftarı olduğuna da asla kuşkum yok. GS-BJK-TS’nin de tabii ki coşkulu taraftarları var. Türk futbol taraftarlarının kulüplerine gösterdikleri ilgiyi, tüm dünya taraftarlarına örnek olarak gösterebilirsiniz - Son olarak dergimizle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim? Fenerbahçe Spor Kulübü’nün tarihinde bu gördüğünüz ilk iki Almanak’ı biz çıkardık. Çok titiz bir çalışmaydı. Yöneticilik yaptığım her iki dönemi anlatan ilki 1981, ikincisi 1994 yılında çıkarılmıştı. Büyük bir itinayla hazırlanmıştı. 80’li yıllarda Avrupa takımlarının dergilerine baktığımız zaman özenirdik. Şimdiyse kendi dergimize baktığımızda gurur duyuyoruz.
|