Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Röportajlarım
  • Faruk Ilgaz/Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Haziran 2008 - 16/12/2009
  •  

     

     

     

     

    FENERBAHÇE İÇİN HER ŞEYE DEĞER   

      Fenerbahçe Faruk Ilgaz Tesisleri’ne gidip çayınızı yudumlarken Moda Burnu’na bakarsanız, bilin ki yalnız değilsiniz. O’nu balkonda veya penceresinin kenarında oturuyor görürsünüz… Masasında Fenerbahçe Dergisi, önünde Fenerbahçe Televizyonu ve tabii balkonunda Fenerbahçe bayrağıyla… İşte o efsane başkanımız Sayın Faruk Ilgaz. O size hep gülümsüyor olacaktır.

     

    Fenerbahçe’nin Kurtuluş Savaşı yıllarında yaptığı katkılar asla unutulamaz. İşgal kuvvetlerince birçok kapatma girişimlerine rağmen halkın da desteğini yanına alıp, taraftar sayısı daha da artırarak bugüne gelindi. Fenerbahçe yolunu çizmişti. Fenerbahçe’nin bu büyüklüğü ve bu gücü; bu büyük taraftarlarımızdadır. Devlet desteğimiz yok, gayri menkullerimiz yok… Lakin yaptıklarımız ortada… Bunları artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Feneriumlar, stadımız, televizyonumuz, müzemiz, dergimiz, kombine satışlarımız, saymakla bitmeyen yatırımlarımız… Öte yandan Fenerbahçe’nin büyük olan bir de başkanları var… Tarihe geçen bu başkanlarımız taraftarın da sorumluluğunu üzerine alarak bizleri daha mutlu etme çabaları içinde 24 saatini Fenerbahçe ile yaşayan, bazen geceler uyuyamayan, üzerlerinde en çok sorumluluğu hisseden kişilerdir.
    Bazı beklentilerimiz, sabredersek gerçekleşir ve inancımızla güzelleşir. Biz Fenerbahçeliler başkanlarımızla övünüyoruz. Bizim büyüklüğümüz; geçmişimizi bilmemiz, korumamız, tarihimize sahip çıkmamız, unutmamamız ve saygı duymaktan geçer. Bu ayki konuğumuz yine efsane bir başkanımız; Sayın Faruk Ilgaz… Sayın Faruk Ilgaz’ın Moda’daki evine varıp sıcak bir karşılanmadan sonra salona adım attığımızda; tek isteğim duvarlardaki tüm resimleri Sayın Faruk Ilgaz’ın tatlı sözleriyle birleştirerek sizlere iletebilmekti. 14 yıl süren bir başkanlık öyküsüydü…
    Yüreği hala Fenerbahçe ile dolu bir Fenerbahçeli. Onu evlatlarıyla birlikte görmek ve o anı da kalıcı kılmak çok hoştu. Hepinizin kucak dolusu sevgisini iletip, dergimiz adına sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz… Siz sevgilerin üstündesiniz başkanımız...


     
     - Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Faruk Başkanım?

    Ben iki nedenden dolayı Fenerbahçeli oldum. Çocukken evimiz Acıbadem’de bir tepenin üstündeydi, balkona çıkıp, karşıya baktığımda Kalamış, Fenerbahçe’yi görürdük. Balkondan bazı küçük insanların aşağıdan yukarı yukarıdan aşağı koştuklarını görürdüm. Çocuktum o zaman babama sordum “Bunlar kimdir?” dedim. Bana “Orası Fenerbahçe Stadı, koşanlar da Fenerbahçeli futbolcular” derdi. Ondan sonra Fenerbahçeli oldum. Mahallede top oynardık, takımların ismi Fenerbahçe-Galatasaray takımlarıydı. Fenerbahçeli takımda oynadığım zaman topu elime aldığımda beni takım kaptanı yaparlardı. Diğer nedense; liseyi Saint Joseph Fransız Lisesi’nde okuyordum, benden iki yaş büyük Fenerbahçe’nin o devirde ikinci takımında oynayan futbolcusu Modalı rahmetli Bülent Büyükyüksel 10. sınıf arkadaşımdı. Kulübe 1936 yılında 25 kuruşa üye oldum. Üye numaram 185 idi. Fenerbahçe’nin en eski, üyelerinden biriyim. 12–15 yaşlarımdaydım, beni de genç takıma aldılar. Daha sonra  mühendis mektebine girdim. Genç takımda 2 sene kadar futbol oynadım fakat dersler çok ağırdı o nedenle futbolu bıraktım.

    - Futbolu bıraktınız ama yıllar sonra Acıbadem’de evinizin balkonundan özlemle seyrettiğiniz Fenerbahçe’ye başkan oldunuz?

    Futbolu bıraktıktan sonra üniversiteyi bitirerek yedek subaylığımı tamamladım. Daha sonra kongrelere girdim. O dönemde İstanbullular Grubu vardı onlar, sayıca çok ağırdı ve kulübe hakimdiler. Biz Kadıköy yakasında Semih Bayülgen’le Kadıköy Grubu’ndaydık. Kongrelere iştirak ettik, daha sonra zamanla da ağırlığımızı hissettirdik.
    1964 yılına kadar genel sekreterlik yaptım. 1966 yılında beni başkan seçtiler, 1976 yılından 1980 yılına kadar ikinci defa başkan oldum. 1983’de tekrar başkanlığa gelerek, 1984 yılında sağlığım nedeniyle idare vazifesi almayı bıraktım. Aralıklı 14 yıllık bir başkanlık süreciydi bu. Fenerbahçe’de başkan olmak her Fenerbahçelinin gönlünde yarattığı bir hevestir, büyük fedakarlık ister, maddi manevi kulübe menfaat sağlamak için gecenizi gündüzünüze verirsiniz. Müthiş bir mevkidir. 
    Daha sonra politikaya atıldım. Adalet Partisi İstanbul İl Başkanı oldum. Fenerbahçe Kulübü’ne başkanlık yaptığım yıllarda Haşim İşcan’nın Belediye başkanı olduğu dönemde beni de belediye başkan vekili seçtiler. Haşim İşcan 1968 yılında vefat edince ben de İstanbul Belediye Başkanlığı görevini sürdürdüm. Bu arada bu yoğun tempodan evimi ihmal edince işimden ayrılmak zorunda kaldım.


    - İlk Avrupa Şampiyonlar Kulübü karşılaşmalarına iştirak eden Fenerbahçe’ydi…

    Evet, ilk Avrupa Şampiyonlar Kulübü karşılaşmalarına biz iştirak ettik. O sene ilk maçımızı Macar takımı Csepel ile yaptık. İstanbul’da 1-1 berabere kaldık. Macar şampiyonu Csepel takımını orada 3-2 yendik ve tur atladık. 2’nci turda karşımıza Fransa’nın Nice takımı çıktı. ilk maçı İstanbul’da 2-1 kazandık sonra Nice’e gittik. 2-0 mağlup olduk. Maçın bitmesine beş dakika kala hakem Fenerbahçe lehine penaltı verdi. O gün o golü Lefter attı. 2-1 bitti. 1’inci maçı biz kazandığımızdan 3’üncü maçı oynadık. İsviçre’nin Cenevre kentinde 5-1 mağlup olduk. Nice’de oynadığımız maçta ben genel sekreter ve aynı zamanda kafile başkanıydım. O maçta tüm top oynayanlara 5.000 TL prim verdik. Önce sadece Lefter’e verecektik, sonra futbolcular arasında isyan çıkar düşüncesiyle kimseyi ayırt etmeyip, hepsine dağıttık.


    - Fenerbahçe’nin efsane başkanlarından biri olarak 100. yılı yaşadınız. Sizi en çok ne etkiledi?

    Sağlık nedenimle evden çıkıp 100. yıl kutlamalarına katılamadım tabii. Fakat Fenerbahçe Televizyonu’ndan izlediğim kadarıyla gerçekten çok etkilendim. Kutlamalar sonrası bir gece Bağdat Caddesi’ne gittim. Muhteşem bir tabloydu.


    - Rahmetli Şükrü Saracoğlu’ndan sonra en fazla başkanlık yapan yöneticilerimizden birisiniz… Şu an Başkanımızın temposuna baktığımızda; Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olmanın ne kadar zor bir iş olduğunu anlıyoruz.

    Kulüp başkanı olmak özellikle Fenerbahçe gibi büyük bir kulübün başkanı olmak fedakarlık ister, özveri ister. Aile hayatınız tamamen bitiyor. Ailenizden, işinizden hep fedakarlık yapmanız gerekiyor. Aklınızda sadece Fenerbahçe oluyor. Bu da gerçekten zor dönemler geçirmeme neden oldu fakat Fenerbahçe için her şey değer.


    - Büyük Atamızı hiç görme şerefine nail oldunuz mu?

    Atatürk Fenerbahçe tarihinde çok büyük olaydı. Fenerbahçe için Kalamış’ta yemek yediği lokalde ben de kendisini uzaktan gördüm, bize kadehini kaldırdı ve selamladı o çok çok büyük bir insandı.


    (Atatürk, 1937 yılında Fenerbahçe ve çevresindeki gezinti ve tetkikleri sırasında, Fenerbahçe Burnu’nun Kalamış Koyu’na bakan kıyılarını pek beğenmiş ve buradaki köhne mendireğin derhal onarılmasını; Fenerbahçe kıyılarının, gençliğin deniz sporlarıyla uğraşacağı bir merkez haline getirilmesi yolunda ilgililere direktifler vermişti. Fenerbahçe Burnu’nun Kalamış Koyu’na bakan kıyılarının bu amaçla değerlenmesi, ancak onun ölümünden yıllarca sonra, kendiliğinden doğan bir ihtiyaçla mümkün olabilmiştir. Bu kıyıda bugün, İstanbul Yelken Kulübü, Fenerbahçe Spor Kulübü ve Galatasaray Spor Kulübü’nün deniz sporları tesisleri bulunmaktadır.)


    - Bu istek sizin yöneticilik zamanınızda gerçekleşti. Ve Faruk Ilgaz Tesisleri’nin temeli sizin zamanınızda atılarak inşa edildi. Daha sonra Başkanımız Aziz Yıldırım tarafından yenilenerek sizin isminiz verildi.

    O zamanlar Dereağzı Tesislerinde şimdi Yelken şubesine tahsis edilen yerde yelken lokali ile üyelere tahsis edilen sosyal tesis yaptık. Galatasaray Lokali’nde gece boyu sarı-kırmızı lambaların yakılması, bayraklarla donatılması Fenerbahçeli üyelerimizi rahatsız ediyordu. İsmet Uluğ’dan kaçak olan bu binanın yıkılması için diretiliyordu. O yıllarda İsmet Bey bana “Faruk ben burayı yıktıramam. Galatasaray Kulübü Başkanı Suphi benim 40 yıllık arkadaşım. Böyle bir isteğe karşılık vermek olanaksız” dedi. Ben de “Zaten bu işi yapmak bize yakışmaz ama İstanbul Yelken Kulübü ile Galatasaray Lokali arasındaki yere daha güzel Fenerbahçe’ye yakışır bir tesis yapabiliriz” dedim.
    Günümüze geldiğindeyse dediğiniz gibi bu tesis Aziz Yıldırım ve yönetimi sayesinde daha modern bir hale geldi. Sayın Aziz Yıldırım’a gösterdiği vefa örneğinden dolayı şükranlarımı sunuyorum.

     

    - Başkanlık döneminiz boyunca birçok şampiyonluklar yaşadınız…

    Ignace Molnar teknik direktörümüz, Basri Dirimlili antrenördü. Kupaları üst üste koymuştuk. 1967-68 sezonunda beş kupayı birden almak hepimizi çok heyecanlandırmıştı. Fenerbahçe’nin altın yılıydı. Lig Şampiyonluğu, Türkiye Kupası, TSYD, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Kupası maçlarını kazanarak 5 kupayı da aldık. Bir de Balkan Kupası. Başkanlık dönemimde 4 genel sekreterlik dönemimde 3 şampiyonluk yaşadım.


    - Üç büyükler diye adlandırdığımız Fenerbahçe- Galatasaray- Beşiktaş kulüpleri için dün ve bugünü değerlendirir misiniz?

    Son haftalardaki lig ve Fortis kupa maçlarında çok enteresan olaylara şahit olduk. Fortis Kupası’nda nihai üç büyükler yoklar. Lig maçlarında Beşiktaş Oftaş’a Fenerbahçe ise Ankaraspor’a karşı şampiyonluk kupasında çok değerli puanlar kaybettiler. Bu durumda artık İstanbul’un büyük kulüplerinin bundan sonra şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri ve buna karşı bir tedbir almaları gerekiyor. Fortis Kupası’nda Fenerbahçe şampiyonlukları zarara uğradı.
    Bugün üç büyüklerin başta yöneticileri ve taraftarlarını birbirlerine küstürdüler. Sporda bir kural vardır, maçlar sahada oynanır ve orada biter. Bu durumun uzun bir zamandır uygulanmaması büyük kulüpleri sıkıntılı bir hale getirmektedir. Geriye bakarsak geçmişte Fenerbahçe-Galatasaray ve Beşiktaş arasında büyük bir dostluk havası vardı. Rekabet sahada yapılır, maçtan sonra tekrar dostluk başlardı. O tarihlerde Fenerbahçe’nin başında Hasan Kamil’ler, Zeki Sporel’ler, Dr. İsmet Uluğ’lar vardı…

    Galatasaray’da ise Ulvi Yenal, Suphi Batur, Beşiktaş ise Hakkı Yeten, Süleyman Seba gibi Türk futbolunda ün yapmış kişiler vardı. Bu değerli kişilerin hepsi birbirlerine samimi duygularla bağlılardı. Eski günlerde maçlar radyodan naklen yapılırdı. Galatasaray-Beşiktaş maçını Fenerbahçeli Halit Kıvanç, Fenerbahçe-Galatasaray maçını Beşiktaşlı Suphi Kaya tarafsız bir şekilde anlatırlardı. Galatasaray-Fenerbahçe maçı olduğunda Fenerbahçeli futbolcular Galatasaray lokaline gider, Galatasaraylı arkadaşlarıyla orada soyunurlar, kol kola beraber İstiklal Caddesi’nde yürüyerek Taksim Stadı’na gelirler, maçlarını oynarlar netice de ne olursa olsun yine aynı yolla zar zor kulübe giderler, duşlarını alırlar, çaylarını içer ve Kadıköy’e gitmek üzere Beyoğlu’na çıkarlardı. Galatasaraylılar da aynı şekilde bizim misafirimiz olarak stadımızdaki lokale gelip, maçlarını oynar aynı şekilde vapura binmek üzere ayrılırlardı.

    Bizim zamanımızda büyük kulüpler meselelerimizi kendi aramızda çözümlerdik. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Baş Hukuk Müşaviri; Avukat, Baş Savcı Fenerbahçe Spor Kulübü’müzün resmi üyesiydi, buna rağmen Galatasaray ve Beşiktaş’la anlaşarak emekli olduktan sonra üç büyük kulübümüzün müşterek hukuk müşavirliğini kabul etti, böylece onu da dahil ederek spor bilgisinden çok istifade etmiştik. O tarihte okullu olan sporcular, futbolcular kulüplerde oynayamıyorlardı. Ayrıca mali durumları da buna müsait değillerdi. Mali durumları bozuk olan kulüplerin SSK primlerini, stopaj vergilerini zamanında ödenmeyen sporcuların devlete karşı büyük borçları vardı. Bu ortak çalışmalarımızın ve savcımızın büyük desteğiyle, teşebbüsleriyle ve mücadelelerimiz sonucunda borçların bir defaya ait affedilmesiyle ilgili bir af kanunu çıkarılmasını teşvik etmiştik. Üç kulüpler arasında mukavele imza nedeniyle ön anlaşma yapan bir futbolcuya diğer kulüpler imza edemezlerdi. Bazı maçlarda büyük takımların aldığı hasılatlarda kazanan takım yüzde altmış kaybeden, yüzde kırk berabere kalındığında yüzde elli elli bölünüyordu, bu da sadece büyük kulüplere yarıyordu. Bu sorunları çözümledik. Bizim kapımız Galatasaray’a onların da kapısı bize daima açıktı. O zamanki doktor Kaya Çilingiroğlu bizim kulübümüzün sosyal üyesiydi, onun teşebbüsüyle Beşiktaşlı ve Galatasaraylı arkadaşlarımızla lokalde yemek yerdik. Beşiktaşlı yönetici ve başkanı olan Ziya Kalkavan Karaköy’deki ofisinde ziyafet verirdi ve hep beraber olurduk, bizim dönemde Galatasaray Kulübü Başkanı Selahattin Beyazıt ve Beşiktaş başkanı Süleyman Seba ile yakın arkadaştık.


    - Maç seyrederken nasılsınız, uğurlarınız var mı?

    Maçı seyrederken hiç kıpırdamadan otururum. O benim uğurumdur. Yenildiğimizde üzülürüm fakat  hiç fanatik değilimdir.


    - Sporcularla aranız nasıldı?

    Hepsiyle ilgilenmeye çalışırdım. Bir keresinde Selçuk Yula’nın bir maçta ayağı kırılmıştı evine ziyarete gittim. Halen beni anlatır.


    - Bu büyük taraftara ne söyleyeceksiniz?

    Artık taraftarlar eskisi gibi değil. Hepsi çok ateşliler, hep takımlarının kazanmasını istiyorlar.
    Hep kazanmak olmaz, önemli olan tüm sezon boyunca verilen çabalardır. Takımlarına her zaman sahip çıksınlar. Bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde iyi bir derece elde ettik. 2008-2009 sezonunda da bu başarının devam edeceğine inanıyorum. 


    - Bu yıl başkanımızın 10. yılını kutladık. Uzun süre başkanlık yapan kişi olarak başkanımızın ve yönetimimizin çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’ye yaptığı katkılar asla unutulamaz. Bugüne kadar hiçbir başkan onun yaptıklarını yapamadı. Aziz Yıldırım ve yönetimini kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.


    - Fenerbahçe Dergimizle ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

    Masamda da gördüğünüz gibi dergimiz her zaman gelir.  Tüm sayfaları atlamadan büyük bir zevkle okuyorum. Tüm emek verenleri de kutluyorum. Fenerbahçe’nin büyüklüğü tartışılmaz. Bu büyüklüğü her şeyinde görebilirsiniz. Dergide de hepsine toplu halde ulaşıyorsunuz.

    Haziran ayı içinde Babalar Günü var. Sayın Faruk Ilgaz’ın oğlu Tevfik Ilgaz ve kız evlatlarından Hülya Hanım da bizimleydi. Kendileri de bize babalarını anlattılar: “Babamız çok iyi niyetli bir kişi olup, ailesine, evlatlarına çok düşkündür. İyi bir babadır, bize karşı dargınlığı hiç olmaz. Zamanında günün şartlarına ve işinin durumuna göre İstanbul dışına çok giderdi, şimdi daha fazla birlikte olarak o günlerin acısını çıkarıyoruz. Babam kendisinin de dediği gibi hiçbir maçı kaçırmaz, sessiz kalır ve Fenerbahçe yenildiğinde üzgün hale bürünür.
    Biz de Fenerbahçe Dergisi aracılığıyla tüm babaların Babalar Günü’nü kutluyoruz.” 

     


    RÖPORTAJ: Sibel Kurt
    FOTO: Serkan Hoşgör

     




    Site Haritası
    Ziyaret Bilgileri
    Aktif Ziyaretçi5
    Bugün Toplam73
    Toplam Ziyaret218258
    Resimler
    Yazılarım
    8 Mart Kadınlar günü Organizasyonu