|
FENERBAHÇE İÇİN HER ŞEYE DEĞER Fenerbahçe Faruk Ilgaz Tesisleri’ne gidip çayınızı yudumlarken Moda Burnu’na bakarsanız, bilin ki yalnız değilsiniz. O’nu balkonda veya penceresinin kenarında oturuyor görürsünüz… Masasında Fenerbahçe Dergisi, önünde Fenerbahçe Televizyonu ve tabii balkonunda Fenerbahçe bayrağıyla… İşte o efsane başkanımız Sayın Faruk Ilgaz. O size hep gülümsüyor olacaktır.
Fenerbahçe’nin Kurtuluş Savaşı yıllarında yaptığı katkılar asla unutulamaz. İşgal kuvvetlerince birçok kapatma girişimlerine rağmen halkın da desteğini yanına alıp, taraftar sayısı daha da artırarak bugüne gelindi. Fenerbahçe yolunu çizmişti. Fenerbahçe’nin bu büyüklüğü ve bu gücü; bu büyük taraftarlarımızdadır. Devlet desteğimiz yok, gayri menkullerimiz yok… Lakin yaptıklarımız ortada… Bunları artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Feneriumlar, stadımız, televizyonumuz, müzemiz, dergimiz, kombine satışlarımız, saymakla bitmeyen yatırımlarımız… Öte yandan Fenerbahçe’nin büyük olan bir de başkanları var… Tarihe geçen bu başkanlarımız taraftarın da sorumluluğunu üzerine alarak bizleri daha mutlu etme çabaları içinde 24 saatini Fenerbahçe ile yaşayan, bazen geceler uyuyamayan, üzerlerinde en çok sorumluluğu hisseden kişilerdir.
Ben iki nedenden dolayı Fenerbahçeli oldum. Çocukken evimiz Acıbadem’de bir tepenin üstündeydi, balkona çıkıp, karşıya baktığımda Kalamış, Fenerbahçe’yi görürdük. Balkondan bazı küçük insanların aşağıdan yukarı yukarıdan aşağı koştuklarını görürdüm. Çocuktum o zaman babama sordum “Bunlar kimdir?” dedim. Bana “Orası Fenerbahçe Stadı, koşanlar da Fenerbahçeli futbolcular” derdi. Ondan sonra Fenerbahçeli oldum. Mahallede top oynardık, takımların ismi Fenerbahçe-Galatasaray takımlarıydı. Fenerbahçeli takımda oynadığım zaman topu elime aldığımda beni takım kaptanı yaparlardı. Diğer nedense; liseyi Saint Joseph Fransız Lisesi’nde okuyordum, benden iki yaş büyük Fenerbahçe’nin o devirde ikinci takımında oynayan futbolcusu Modalı rahmetli Bülent Büyükyüksel 10. sınıf arkadaşımdı. Kulübe 1936 yılında 25 kuruşa üye oldum. Üye numaram 185 idi. Fenerbahçe’nin en eski, üyelerinden biriyim. 12–15 yaşlarımdaydım, beni de genç takıma aldılar. Daha sonra mühendis mektebine girdim. Genç takımda 2 sene kadar futbol oynadım fakat dersler çok ağırdı o nedenle futbolu bıraktım. - Futbolu bıraktınız ama yıllar sonra Acıbadem’de evinizin balkonundan özlemle seyrettiğiniz Fenerbahçe’ye başkan oldunuz? Futbolu bıraktıktan sonra üniversiteyi bitirerek yedek subaylığımı tamamladım. Daha sonra kongrelere girdim. O dönemde İstanbullular Grubu vardı onlar, sayıca çok ağırdı ve kulübe hakimdiler. Biz Kadıköy yakasında Semih Bayülgen’le Kadıköy Grubu’ndaydık. Kongrelere iştirak ettik, daha sonra zamanla da ağırlığımızı hissettirdik.
Evet, ilk Avrupa Şampiyonlar Kulübü karşılaşmalarına biz iştirak ettik. O sene ilk maçımızı Macar takımı Csepel ile yaptık. İstanbul’da 1-1 berabere kaldık. Macar şampiyonu Csepel takımını orada 3-2 yendik ve tur atladık. 2’nci turda karşımıza Fransa’nın Nice takımı çıktı. ilk maçı İstanbul’da 2-1 kazandık sonra Nice’e gittik. 2-0 mağlup olduk. Maçın bitmesine beş dakika kala hakem Fenerbahçe lehine penaltı verdi. O gün o golü Lefter attı. 2-1 bitti. 1’inci maçı biz kazandığımızdan 3’üncü maçı oynadık. İsviçre’nin Cenevre kentinde 5-1 mağlup olduk. Nice’de oynadığımız maçta ben genel sekreter ve aynı zamanda kafile başkanıydım. O maçta tüm top oynayanlara 5.000 TL prim verdik. Önce sadece Lefter’e verecektik, sonra futbolcular arasında isyan çıkar düşüncesiyle kimseyi ayırt etmeyip, hepsine dağıttık.
Sağlık nedenimle evden çıkıp 100. yıl kutlamalarına katılamadım tabii. Fakat Fenerbahçe Televizyonu’ndan izlediğim kadarıyla gerçekten çok etkilendim. Kutlamalar sonrası bir gece Bağdat Caddesi’ne gittim. Muhteşem bir tabloydu.
Kulüp başkanı olmak özellikle Fenerbahçe gibi büyük bir kulübün başkanı olmak fedakarlık ister, özveri ister. Aile hayatınız tamamen bitiyor. Ailenizden, işinizden hep fedakarlık yapmanız gerekiyor. Aklınızda sadece Fenerbahçe oluyor. Bu da gerçekten zor dönemler geçirmeme neden oldu fakat Fenerbahçe için her şey değer.
Atatürk Fenerbahçe tarihinde çok büyük olaydı. Fenerbahçe için Kalamış’ta yemek yediği lokalde ben de kendisini uzaktan gördüm, bize kadehini kaldırdı ve selamladı o çok çok büyük bir insandı.
O zamanlar Dereağzı Tesislerinde şimdi Yelken şubesine tahsis edilen yerde yelken lokali ile üyelere tahsis edilen sosyal tesis yaptık. Galatasaray Lokali’nde gece boyu sarı-kırmızı lambaların yakılması, bayraklarla donatılması Fenerbahçeli üyelerimizi rahatsız ediyordu. İsmet Uluğ’dan kaçak olan bu binanın yıkılması için diretiliyordu. O yıllarda İsmet Bey bana “Faruk ben burayı yıktıramam. Galatasaray Kulübü Başkanı Suphi benim 40 yıllık arkadaşım. Böyle bir isteğe karşılık vermek olanaksız” dedi. Ben de “Zaten bu işi yapmak bize yakışmaz ama İstanbul Yelken Kulübü ile Galatasaray Lokali arasındaki yere daha güzel Fenerbahçe’ye yakışır bir tesis yapabiliriz” dedim.
- Başkanlık döneminiz boyunca birçok şampiyonluklar yaşadınız… Ignace Molnar teknik direktörümüz, Basri Dirimlili antrenördü. Kupaları üst üste koymuştuk. 1967-68 sezonunda beş kupayı birden almak hepimizi çok heyecanlandırmıştı. Fenerbahçe’nin altın yılıydı. Lig Şampiyonluğu, Türkiye Kupası, TSYD, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Kupası maçlarını kazanarak 5 kupayı da aldık. Bir de Balkan Kupası. Başkanlık dönemimde 4 genel sekreterlik dönemimde 3 şampiyonluk yaşadım.
Son haftalardaki lig ve Fortis kupa maçlarında çok enteresan olaylara şahit olduk. Fortis Kupası’nda nihai üç büyükler yoklar. Lig maçlarında Beşiktaş Oftaş’a Fenerbahçe ise Ankaraspor’a karşı şampiyonluk kupasında çok değerli puanlar kaybettiler. Bu durumda artık İstanbul’un büyük kulüplerinin bundan sonra şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri ve buna karşı bir tedbir almaları gerekiyor. Fortis Kupası’nda Fenerbahçe şampiyonlukları zarara uğradı. Bizim zamanımızda büyük kulüpler meselelerimizi kendi aramızda çözümlerdik. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Baş Hukuk Müşaviri; Avukat, Baş Savcı Fenerbahçe Spor Kulübü’müzün resmi üyesiydi, buna rağmen Galatasaray ve Beşiktaş’la anlaşarak emekli olduktan sonra üç büyük kulübümüzün müşterek hukuk müşavirliğini kabul etti, böylece onu da dahil ederek spor bilgisinden çok istifade etmiştik. O tarihte okullu olan sporcular, futbolcular kulüplerde oynayamıyorlardı. Ayrıca mali durumları da buna müsait değillerdi. Mali durumları bozuk olan kulüplerin SSK primlerini, stopaj vergilerini zamanında ödenmeyen sporcuların devlete karşı büyük borçları vardı. Bu ortak çalışmalarımızın ve savcımızın büyük desteğiyle, teşebbüsleriyle ve mücadelelerimiz sonucunda borçların bir defaya ait affedilmesiyle ilgili bir af kanunu çıkarılmasını teşvik etmiştik. Üç kulüpler arasında mukavele imza nedeniyle ön anlaşma yapan bir futbolcuya diğer kulüpler imza edemezlerdi. Bazı maçlarda büyük takımların aldığı hasılatlarda kazanan takım yüzde altmış kaybeden, yüzde kırk berabere kalındığında yüzde elli elli bölünüyordu, bu da sadece büyük kulüplere yarıyordu. Bu sorunları çözümledik. Bizim kapımız Galatasaray’a onların da kapısı bize daima açıktı. O zamanki doktor Kaya Çilingiroğlu bizim kulübümüzün sosyal üyesiydi, onun teşebbüsüyle Beşiktaşlı ve Galatasaraylı arkadaşlarımızla lokalde yemek yerdik. Beşiktaşlı yönetici ve başkanı olan Ziya Kalkavan Karaköy’deki ofisinde ziyafet verirdi ve hep beraber olurduk, bizim dönemde Galatasaray Kulübü Başkanı Selahattin Beyazıt ve Beşiktaş başkanı Süleyman Seba ile yakın arkadaştık.
Maçı seyrederken hiç kıpırdamadan otururum. O benim uğurumdur. Yenildiğimizde üzülürüm fakat hiç fanatik değilimdir.
Hepsiyle ilgilenmeye çalışırdım. Bir keresinde Selçuk Yula’nın bir maçta ayağı kırılmıştı evine ziyarete gittim. Halen beni anlatır.
Artık taraftarlar eskisi gibi değil. Hepsi çok ateşliler, hep takımlarının kazanmasını istiyorlar.
Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’ye yaptığı katkılar asla unutulamaz. Bugüne kadar hiçbir başkan onun yaptıklarını yapamadı. Aziz Yıldırım ve yönetimini kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
Masamda da gördüğünüz gibi dergimiz her zaman gelir. Tüm sayfaları atlamadan büyük bir zevkle okuyorum. Tüm emek verenleri de kutluyorum. Fenerbahçe’nin büyüklüğü tartışılmaz. Bu büyüklüğü her şeyinde görebilirsiniz. Dergide de hepsine toplu halde ulaşıyorsunuz. Haziran ayı içinde Babalar Günü var. Sayın Faruk Ilgaz’ın oğlu Tevfik Ilgaz ve kız evlatlarından Hülya Hanım da bizimleydi. Kendileri de bize babalarını anlattılar: “Babamız çok iyi niyetli bir kişi olup, ailesine, evlatlarına çok düşkündür. İyi bir babadır, bize karşı dargınlığı hiç olmaz. Zamanında günün şartlarına ve işinin durumuna göre İstanbul dışına çok giderdi, şimdi daha fazla birlikte olarak o günlerin acısını çıkarıyoruz. Babam kendisinin de dediği gibi hiçbir maçı kaçırmaz, sessiz kalır ve Fenerbahçe yenildiğinde üzgün hale bürünür.
|