FENER NEREDE! ACUN ORADA!
Hep firarda diye düşündük ama “Fenerbahçe” deyip arayınca hemen bulduk. Teşekkürler Acun Ilıcalı! Biz seni her aradığımızda bulalım…
Sayın Acun Ilıcalı, evimize “Televole” ile girdi. Ardından “Acun Firarda” programı ile bizi evlerimizden çok uzaklara yeni yeni ülkelere götürdü. Biz de onunla beraber gezdik, gördük, keyif aldık. “Fear Factor” programını da ülkemize getirerek televizyon programcılığına farklı bir bakış açısı getirdi. Daha birçok başarılı programlarını izleyeceğimizden eminim.
Fenerbahçe Dergisi için röportaj isteğimi yaparken Fenerbahçe kelimesini duyar duymaz kabul etmesi büyük sevgisinin bir göstergesiydi. Televizyonda izlediğimiz Acun Ilıcalı’dan farklı birini görmedim. Aynı sempatikliği ile dinamik, programına gerçekten fazlasıyla emek harcayan, çalışkan, pratik, disiplinli, aynı anda bir çok işi bir arada yapabilen, kıvrak zekaya sahip en önemlisi güler yüzlü olan bir Acun Ilıcalı vardı karşımda. Böyle taraftarlara sahip olduğumuz için gerçekten çok şanslı bir kulübüz. Fenerbahçe Dergisi olarak sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz…
- “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman peki siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Acun bey?
Ben bazı arkadaşlar gibi sonradan Fenerbahçeli olmadım. Gayet net bir şekilde Fenerliyim. Kendimi bildiğim yıllarda, bir gün dayım geldi. Dayım koyu Fenerbahçeliydi. Bana Fenerbahçe’yi, Fenerbahçeli olmanın ne demek olduğunu anlattı. Ve o yaşlardan itibaren sevmemi sağladı.
- Ara sıra maçlara gelip futbola olan desteğinizi ve sevginizi her zaman gösteriyorsunuz. Maç anında ve sonrasındaki tepkileriniz?
İşlerim nedeniyle sık sık yurt dışındayım.Türkiye’deysem mutlaka maçlara gidiyorum. Geçen sene Manchester maçı için İngiltere’ye, Milan maçı için de Milona’ya gittim. Deplasmanlara, önem derecesine göre gidiyorum. Maçlar yurt dışındaysa oradan geçsem de geçmesem de gidiyorum. Sakin bir seyirciyimdir. Bağırıp çağırmam. Kalkıp agresif bir tavır da sergilemem ama tabii ki maçı dikkatli takip ederim. Maç sonrası psikolojim değişse de bunu pek fazla dışarıya vurmam
- Fenerbahçe’nin son zamanlarındaki performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fenerbahçe’yi şu an en başarılı takım olarak görüyorum. Neden diye sorarsanız son iki yıl aldığımız şampiyonluklar, bir de kıl payı kaçırılan bir şampiyonluk var. Hani kalkıp da takım başarısız diyemeyeceğim. Bazı insanlar şunu söylüyor “Kadro çok iyi. Bu kadro ile şampiyon olmalıydı.” Tamam da bu kadroyu yapan da Fenerbahçe! Bu kadronun oluşum kısmı da başarı değil mi sonuçta? Demek ki oluşturmuşlar, başarılı bir kadro yapmışlar. Kadro başarılı olamamış. Bu şu demek değil. Beşiktaş ligin 5. haftasında ligi bitirdi. Bakıyorum Beşiktaş’ın başarısızlığı çok gündemde değil de Fenerbahçe başarısız gösteriliyor. Beşiktaş çok mu başarılı? Geçen sene de, bu sene de 5. haftada ligden koptular. O daha başarılı olacak neredeyse. Lig maçında Fenerbahçe ile berabere kaldı. Kupayı aldı ama Beşiktaş çok başarılı demek bana biraz haksızlık gibi geliyor. Ben takımı genelde başarılı buluyorum.
- Sizce kulübümüz bir Dünya Kulübü mü?
Son derece asil, kulübümüze yakışan. 10 yılda çok ciddi gelişmeler var zaten. Altyapılar olsun, tesis olsun hepsi mükemmel. Ben küçükken Dereağzı’nda antrenman izlemeye giderdim, toprak sahada çalıştıklarını bile biliyorum. Şimdi tesis olarak sayılı kulüplerden biri olmuş durumda, stat da öyle. Fenerbahçe Spor Kulübü bana göre şu an Dünya Kulübü açıkçası.
- Fair-play anlamında Fenerbahçe’nin en beğendiğiniz yönü nedir?
Küfür oluyor genelde, Türkiye’de problemler görüyorum. Aynı sıkıntı bizim kulübümüzde de var ama Fenerbahçe Kulübü örnek olmalı mıdır? Olmalıdır tabii.
- Maçları izlerken uğur getiren simgeleriniz veya hareketiniz var mı?
Gol pozisyonu olduğunda, bize atak olduğu zaman “aman aman” derdim olmazdı. 2, 3 tane gol yiyince bıraktım o uğuru da. Vazgeçtim sonra. Son zamanlarda uğurlara da inanmıyorum zaten.
- Şampiyonlar Ligi’nde ne kadar şans tanıyorsunuz?
Genelde kritik maçları kaybetmemizle ünlüyüz. Önemli 10 maç varsa, 7’sini 8’ini kaybettik. O yüzden bu sene de bu kadroyla Şampiyonlar Ligi’nde 2. ön elemeyi geçeceğimizi düşünmüyorum. Fakat yeni teknik heyet yapılanmasıyla her şey değişebilir.
- En beğendiğiniz futbolcular?
Alex’i beğeniyorum, onun dışında çok beğendiğim futbolcu yok. Alex’e hastayım. Aurelio, Appiah çok iyiler… Türklerden zor çıkar, hepsi iyi niyetli kardeşlerimiz ama çok iyi futbolcu diyeceğim Türk futbolcumuz yok.
- Televizyon kanallarındaki spor programlarının konsepti hakkındaki görüşleriniz? Takip edebiliyor musunuz?
Dünyada en çok futbol yorumcusu olan ülkelerden biriyiz. Herkes futbol yorumculuğu yapıyor. Futbolu konuşmak güzel bir olay. Sadece genelde biraz provokasyon kokan yayınlar oluyor, onlara karşıyım. Haber yaparken, program yaparken insanlar tahrik edilmemeli diye düşünüyorum. Futbol hassas bir olaydır. Gerçekten yeri gelmiş savaş çıkarmış yeri gelmiş iki ülke arasında gerginlik yaratmış. Futbolun hassasiyetinin çok iyi bilinmesi lazım. İnsanların yorumlarda hassas olmaları gerekir. İki cümleyle insanlar sokaklara dökülebilir ya da stüdyolar basılabilir. Tabii ki insan düşündüğünü söylemeli ama bunu usturuplu söylemeli.
- Fenerbahçe TV hakkında düşünceleriniz?
Türkiye’de olmadığımdan, olduğumda da zaman sorunu yaşadığımdan pek izleyebildiğimi söylemeyeceğim. Fakat izlediğim kadarıyla kaliteli bir yayıncılık. İzlemeseydim ve biri bana Fenerbahçe TV’nin varlığından söz etseydi herhalde başarılı yayın olmaz diye düşünürdüm. Yayın kalitesi yüksek, gayet başarılı buldum.
- Birebir sporla ilginiz?
Futbol oynuyorum. Haftada iki kere maç yaparım, onun dışında herhangi bir spora sempatim yok. Futbola aşırı bir düşkünlüğüm var.
- Şu anki projeleriniz dışında yeni projeler var mı? Acun Firar’da devam edecek mi?
“Survivor” programını Panama’da çekiyoruz. Bayağı zor bir çekim oluyor. Ekim’de yayına girecek. Önümüzdeki dönemde Show TV’nin en iddialı programı olacak. “Fear Factor” devam ediyor. Arjantin’e gideceğim yani nefes alacak vaktim kalmıyor. “Acun Firarda” Ekim’de bitiyor. Başka bir çalışmam daha olursa “Acun Show TV’nin anahtarını aldı.” derler. Ciddi anlamda zaman sıkıntısı yaşıyorum.
- Birlikte çalıştığınız insanları rahatsız eden bir yönünüz var mı?
Aşırı rahatlığım rahatsız ediyor. Ben hiçbir şeyi takmam çünkü. Son derece rahat bir insanım. Uçak kaçırmak olsun, çekimi kaçırmak olsun, bunlar benim için problem edilecek şeyler değil. Arjantin’le ortak Fear Factor’u çekiyoruz. Adamların hepsi bizi bekliyor. 85 kişilik ekip biz o sırada Boca Juniors- River Plate maçındaydık. Böyle komik bir durum oldu o adamların belki 20 tanesi Bocajuniors’lı adamlar maçı radyodan dinliyor, biz maça gitmişiz. Onlar bizim gelmemizi bekliyorlar. Tabii maçtan döndüğümüzde biraz bozuldular. Biz dünyanın bir ucundan gelip maça gitmişiz. Onlar radyodan dinliyor, rahatlığım bazen sorun yaratıyor.
- Türkiye’de popüler olmak kolay mı?
Seviliyorsanız kolay. Ben halkın sevdiği ve kabullendiği bir insanım. Benim için çok kolay ve zevkli. Sokakta her yürüdüğümde herkes bana mutlaka bir laf atar, şakalaşır, espri yapar. Benim açımdan süper bir olay ama bazı popüler insanlar şimdi isim vermeyeyim millet nefret ediyor. Öyle biri olsam “Dolaşmak zevkli mi?” desen dolaşmak istemezdim herhalde.
- Değerlendiremediğiniz fırsatlar oldu mu?
Proje kaçırmam. İstediğim projeyi her zaman yaparım, kafama koyduğumu yapma hastalığım var. Açıkçası o yüzden şimdiye kadar hayatım boyunca kafama koyduğumu bir şekilde yaptım.
- Seyahat etmekten bıktığınız anlar oldu mu?
Bıktığım anlar olmadı. En son 35 gün Arjantin’de kaldık, artık oranın iklimine bile alıştık. Normal maçlara gittiğimizde milletle selamlaşmaya başladık. İstanbul’daki düzenimizi her yere kuruyoruz. Play-station götürüyoruz, kendi futbol topumuzla iniyoruz. O yüzden seyahat etmekten yoruluyorum diyemem ama zaman sıkıntısı yüzünden eskisi kadar seyahat etmeyeceğim şimdi. Daha doğrusu 60 gün kalıp 30 gün gideceğim sonra 60 gün gideceğim. Daha uzun kalmalı yapacağız seyahatleri.
- Yurt dışını fazla gezen bir insan olarak ne kadar tanınıyoruz?
Ülke olarak hakikatten çok tanınıyoruz. Fakat ülkeler ne kadar uzaktaysa, bize o kadar sempatik bakıyorlar. Açıkçası ne bileyim Avrupa’daki imajımızın çok iyi olduğunu söyleyemeyeceğim. Sonuç itibari ile gurbetçilerimizin belli hareketlerinden dolayı Avrupa’nın bizi pek kabullendiğini söyleyemeyeceğim ama Güney Amerika’da Türklere bayılıyorlar. Futbol her zaman bir bağ olmuştur zaten. Gariban ülkeler bizi çok sever. Dünya Kupası’nda olmamız onları çok mutlu etmişti. Onun dışında da Amerika’da oraya giden Türklerin kaliteli olmasından kaynaklanan genel bir sempati gördüm. Uzak doğu da bizi seviyor. Yani uzaklarda çok iyi, yakınlarda biraz problem yaşıyoruz.
- Çalışma grubunuz kaç kişi? Takım ruhu oluşturabiliyor musunuz? Programın devamlılığının ekibinizle ilgisi var mı?
Var tabii. Şöyle bir hayat felsefem var; gıcık olduğum hiç kimseyle çalışmam yani “Bu adamın işi iyiymiş, aman benle çalışsın” demem. “İyi insanlarla olayım mutlu olayım” diye bir düşünce tarzım var. İyi insan olduğumu düşünüyorum. Sonuçta etrafıma hayrı dokunan insanlardanım. Etrafımdaki insanları da bu tip arkadaşlardan seçerim. Ve genelde ilk baktığım, hali, tavrı ve hareketleridir. 35 kişilik bir grubuz. 35 kişilik bir ekibin başında olmak, bu ekibi yönetmek çok da kolay bir şey değildir. Ama 35 kişi de iyi niyetli olduğu zaman, inanın sorun yaşamıyorsunuz. Problemler kendi kendine çözülüyor. Eğer problemli bir insan olursa da açıkçası onu da zaten aramızda barındırmıyoruz.
- Mutfak kısmını izleyici görmüyor herkes sizin için “Hem eğleniyor hem iş yapıyor” diyor. Zorluklarınız neler?
Ben her türlü zamanda kendime bir oyun bulmasını bilen bir insanım. Uçağa koysanız beni, 7 saatlik bir oyun bulurum kendime. O yüzden çok zorlanıyorum falan diyemem. Şimdi benim gibi bir adam kalkıp da “İşimden memnun değilim” derse herhalde nankörlük olur. İşin zor tarafları var tabii ama bunların hepsi eğlenceli zorluklar. Şimdi, işim çok zor, Allah yardımcım olsun moduna geçmeyeyim.
- Yaydığınız pozitif enerji olsun, doğallığınız olsun programınızı izlerken biz de sizinle gitmiş kadar oluyoruz ? Normal yaşantınızda da pozitif misiniz?
Teşekkür ederim. Normalde pozitif ve dinamik bir insanım. Samimi olduktan sonra espriliyimdir, neşeliyimdir. Ondan evvel utangaç bir insanımdır. Hep bir mesafe koyarım, hemen kaynaşamam. Kaynaşamadığım zaman, ekrandaki Acun’u düşündükleri için de “Ekranda bu nerdeyse kameranın içine girecek gibi. Burada bize mesafe koyuyor” diye algılanıyorum. Normalde o da problem yaratıyor. Düşünün trafiktesiniz size selam veren birine o sırada siz problem yaşasanız da gülümsemeniz, selam vermeniz lazım yoksa “Kendini bir şey zannediyor, bu ne biçim adam” ithamları ile karşılaşabilirsiniz. Onun için problem yaşıyorum bu açıdan.
- Tek kişilik gösteriniz devam ediyor mu? Hiç değişik bir konsepte talk show programı düşündünüz mü?
Tek kişilik gösterim sadece üniversitelerde devam ediyor. Zaman problemi yaşadığımdan fazla vakit ayıramıyorum. Talk showa gelince şu an değil ama düşünebilirim aslında. Muhabbetim iyidir. Talk show yaparsam iyi bir şey yaparım ama şu an ne bileyim öyle bir düşüncem yok.
- Sporla ilgili bir program yapma gibi bir hedefiniz var mı?
Açıkçası spor programları beni çok çekmiyor yani seçiciyimdir. Futbol severim biraz da basketbol. Onun dışında futbolla ilgili 4- 5 yıl muhabirlik yapmıştım. Fazlasıyla doydum, içinde olduğunda zevkini alamıyorsun, çalışırken başka şeyler oluyor aklında. Bir de ben Beşiktaş muhabiriydim. Beşiktaş muhabiri olunca daha dramatik bir durumdaydım. Bazen maçlar aynı saatte olurdu ya da uçakta oluyordum Fenerbahçe maçını izleyemiyordum. Fakat sonuçta futbolu çok seviyorum bana göre dünyada bir numaralı spor.
- Hemen hemen Dünya’nın tüm kentlerini gezdiniz? Şu an yaşadığınız şehir olan İstanbul size göre kaçıncı sırada?
İlk ligde oynar bence. Şöyle söyleyeyim; “İstanbul’dan güzel şehir gördün mü?” dersen öyle hemen pat diye bir şehir diyemem ama hani özellikli şehirler sayarız ama İstanbul’da bizim yaşadığımız hayat dünyada bana göre yaşanabilecek en üst düzeyde hayat diyebilirim. Sebebi de; bizde maalesef problem şu: gelir düzeyi dengesizliği var. Biz hepimiz “Burada yaşıyoruz” diyoruz, tamam yaşıyoruz hakikatten. Güzel bir şehirde yaşıyoruz ama Habipler Köyü’ndeki adam da İstanbul’da yaşıyor. O adam Boğaz’ı görmüyor bile ne bileyim ama o da İstanbul’da yaşıyor. Bu duruma baktığın zaman İstanbul üst sıralarda yer almaz ama bizim yaşadığımız İstanbul dünyanın en güzel şehri.
- Motosiklet tutkunuz devam ediyor mu?
Fazlasıyla devam ediyor. Honda Gold Wing’im var, bir tane de Suzukim var. Zaten başka da motor yok alınabilecek herhalde. Motor sevgim var ama dediğim gibi iki tane kaza geçirdim. Allah üçüncüyü vermesin. Çekirge bir sıçrar iki sıçrar.
- Hiç dizide oynamayı düşündünüz mü?
Düşünmedim. Şimdiye kadar 10 teklif almışımdır herhalde fakat çok iyi yapacağım işte olmayı tercih ederim. Şimdi kestiremiyorum ama rol yeteneğimde fazla yok yani.
- Prodüksiyon da yapıyorsunuz?
Evet, Erman Toroğlu ile bir program çalışmamız var. Şimdi bir ekran önü, bir de ekran arkasında prodüksiyon yapıyorum. Öyle bir işe girdim ki prodüksiyon yapmak dünyanın en zor işlerinden biri…
- Kızlarınızla iletişiminiz nasıl?
Ayrılmaz üçlüyüz Leyla ve Banu ile… Büyük olan Banu, Üsküdar Amerikan Koleji’nde okuyor. Küçük olan 1,5-2 yaşında fakat onunla da aram çok iyidir.
- Ünlü bir olmanızın çocuğunuz üzerindeki etkisi nelerdir? Kızlarınızla birlikte neleri paylaşabiliyorsunuz?
Ufaklığın üzerinde bir etki yaratamadım ama büyük olan için, herhalde onu mutlu ediyordur, öyle hissediyorum. Sevilen biri olmam çok büyük avantaj ama dediğim gibi milletin küfrettiği biri olsaydım kızların psikolojisi bozulurdu. Benim için problem yok Onlar açısından da problem yok sanırım.
- Kızlarınız hangi takımı tutuyor?
Büyük kızım Galatasaraylı. Kızımın anneannesi fanatik Galatasaraylı. Maçları kaçırmayan, Dünya Kupası maçlarını bile geç saatlere kadar izler. O yüzden kızlar etkisinde çok kalır. Ben bayanların futbolda fazla fanatik olmasını pek fazla kabullenemiyorum aslında. Sonuç itibariyle bayanlar futbolu daha bir hafif gördükleri için kızımın da Fenerbahçeli olması krizim hiç olmadı. Hani ileride oğlum olursa ona garanti veriyorum onu kesin Fenerbahçeli yaparım da kızımı bu konuda daha bir başıboş bıraktım.
- Sizi en çok ne kızdırır?
Kendini beğenmiş insanlara kızarım. En nefret ettiğim şey kibirdir. Direkt tepkimi veririm. Kibirli insandan uzak dururum, yanlarına yaklaşmam.
- Fenerbahçe Dergimizi nasıl buluyorsunuz?
Dergimizi seyahatlerde yakaladığım zaman mutlaka okuyorum, gayet güzel kalitesiyle, görüntüsüyle Avrupai bir dergi. İnsan uçakta rahat rahat, zevkli bir şekilde okuyor.
- Okuyucular için mesajınızı alalım son olarak?
Agresifliği sevmiyorum, küfür etmiyorum. Fenerbahçe taraftarların küfür etmemesini, güzel şarkılar söylemesini ve şarkılarla, temiz sloganlarla takımlarını desteklemelerini istiyorum. Karşı takımlara da mizahi açıdan yaklaşalım ama küfre gerek yok. Futbolun da bir eğlence olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. Bir eğlencedir, bir şovdur. Aşırı moral bozukluğuna girip agresif olmanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum.
Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi: 2006 Ağustos
röportaj:Sibel Kurt
Fotograflar:Serkan Hoşgör