|
TANGO’da TEK İSİM! Erdener Koyutürk, coşkuyu tangoda yakaladığı gibi Fenerbahçe’de de yakalamış bir tango üstadımız...
Bazı müzikler vardır, dinlerken hiç bitmesini istemeyiz, buna bir de dansını ilave edersek buna da ölümsüz tango deriz. Bu dansı yapan kadın ve erkeğin ortak duygusu tango müziğine ve dansına olan tutkularıdır. Kim vardır ki; tango, ruhunu okşamasın, dansa davet etmesin. Tango dansıyla, müziğiyle çok farklıdır. Ne söylenirse söylensin bitmeyecek bir tutku, bir hüzün, bir aşk, bir neşe, bir coşku... Erdener Koyutürk bu coşkuyu tangoda yakaladığı gibi Fenerbahçe’de de yakalamış bir tango üstadımız... - Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki siz nasıl Fenerli oldunuz Erdener Bey? Annem, babam, kardeşim de koyu Fenerbahçeli.Yani doğuştan Fenerbahçeliyim. Bizim ailede bu konuda hiç sorun olmadı. Beraber ağladık, beraber güldük.Yenildiğimizde beraber üzüldük, galip geldiğimizde de beraber sevindik. Ama tabii kendimi anlamış olmam 1959 yılında Türkiye Ligi şampiyonluğunda 1-0 bitti de hani o Metin Oktay’ın ağları delen golü dediğimiz maçın rövanşında 4-0 yendik Galatasaray’ı ve Türkiye Ligi şampiyonu olduk ya! İşte o maçı radyodan dinliyor, teyzemin kızı Lale ablam var o sevindikçe ben de seviniyordum. Sonraları çocukluk ve gençliğim hep Fener maçlarına gitmekle geçti. Hatta ünlü 1968’deki Manchester City galibiyetini statta izledim. Akşam 20.00’deki maç için sabah 08.00’de kuyruğa girdim. Ertesi günde tek ders matematik sınavım var, liseye gidiyorum, sınıfta kaldım. O maçı da gördüm ya feda olsun.... - Gençlik yıllarınızda ciddi bir şekilde sporla ilgilendiniz ve sonra müziğe dönüş oldu. Nasıl oldu baba mesleğine devam kararınız? Gençliğimde çok iyi futbol oynardım. Hatta Levent Spor Kulübü’nden lisansım bile vardı. Zayıf bünyeli bir gençtim. Ailem fazla sıcak bakmadı. Biraz zorluklarla karşılaştım. Kendimi müziğe verdim. Tarzımı değiştirdim. O yıllardan beri de şimdi dinlediğiniz tangoların bestecisi olarak bu işe el attım. Şimdi yeni çıkacak albümüm ile birlikte beş tane albümüm var. Ayrıca Fenerbahçe için yaptığım albümüm var. Daha evvel pop müziği ile ilgili çalışmalarım oldu. Nazan Öncel’in ilk plağını ben hazırladım, ona beste verdim. “Sana Kul Köle Olmuştum”. Bir de “Kader Bu” diye arka yüzü var onun da söz ve müziği bana aittir. O devrin bazı ünlü sanatçılarına da plaklar, besteler yaptım. Tango öncesinde bu şekilde uğraşlarım oldu. - Şampiyonlar Ligi olsun ve Türkiye Ligi’nde Fenerbahçe’yi nasıl değerlendiriyorsunuz? Şimdi bu PSV maçında seyrettiğim Fenerbahçe’ye yürek huzuru ile “Evet bu takım, Avrupa arenasında oynar” dedim. Özellikle Anelka’nın sol kanattan yaptığı yıpratıcı deparla yani hangi takım olsa PSV 11 kişi de olsa fark etmezdi. Anelka boş alanı bulduğu zaman hem çabuklaşıyor, hem çok güçlü bir yapısı var tank gibi önündeki insanları eziyor. Yani bir evvelki faul yaptı da gol attı denilen maç. Anelka çok kuvvetli bir sporcu ben top oynadığım için biliyorum üstünüze gelip şöyle rüzgarı bile dokunduğu anda yanındaki insan onun etkisinde kalıyor. Ve kenara çekiliyor. Örneğin siz 1.62 boyunda bir insansınız yanınızdan 1.90’larda bir insan geçiyor ve yüz kilo gayri ihtiyari yana çekilirsiniz. İşte bu nedenle hakemlerinde Anelka olayında rakip futbolcuya Anelka’nın faul yaptığını zannetmemesi gerekir. Çünkü bu tamamiyle fiziki yapıyla ilgilidir. PSV maçında Anelka gerçekten rakip takımın sağ kanadını felç etti. Ve ne geldiyse ortalardan geldi, güzel şeyler oldu. Daha da güzel şeyler olacak. Hep birlikte yaşayacağız, göreceğiz. - Takımınıza ne kadar bağlısınız? Yenilirsek acı geliyor. “Yarın nasıl bakacağım gazetelere” diyorum. Hele bir de haksızlıkla yenildiğimiz maçlar varsa, terslik varsa o da beni çok üzüyor. Yendiğimiz maçlarda da tabii özellikle büyük maçlarda ve şampiyonluklarda sabaha kadar Akmerkez’in oraya... Etiler, Akatlar, Levent yolu muhteşem oluyor. Bir dolu insan ve o coşku...Yaşanılası ve görülesi ... - Diğer spor branşlarını nasıl buluyorsunuz? - Tango ile sahadaki dansı karşılaştırırsak? - Fenerbahçe koleksiyonculuğunuzla ilgili neler söyleyeceksiniz? Fenerbahçe koleksiyonu bende çocukluktan başladı. İki adet dergi alırdım. Birindeki Fenerbahçeli resimleri keserdim. Diğerini de okur saklardım. Askere gidene kadar sanırım beş yüz tane oldu o dergilerden. Sonra yeniden başladım biriktirmeye. Sahaflara gidiyorum. Yani ne isterlerse o parayı veriyor ve onlara sahip oluyorum. Epey objem var. Şimdi ne bulursam alıyorum. Posterler var. En değerlileri Hayat ve Ses mecmualarının verdiği posterler. Siyah beyaz olanlar daha kıymetli. En kıymetli kitabım da Fenerbahçe Tarihi. Son yirmi yıldır daha profesyonel olarak toplamaktayım.. - Önümüzdeki dönemde ne gibi projeleriniz var? Kasım ayı içinde babam Necdet Koyutürk anısına çıkarmayı planladığımız Erol Büyükburç’la birlikte olan müşterek bir tango albümümüz var. Yine bu ay içinde çeşitli etkinliklerin yer alacağı bir Necdet Koyutürk haftası yapılacak. Fenerbahçe tangosunu düet okuduk. Çok güzel oldu. Bir de üzerinde çalıştığım solo albümüm var. Nil Burak, Ömür Göksel’e nasıl besteler hazırladıysam yine pop türünde beste hazırlıklarım var. Bu arada Fenerbahçe’yi yine unutmayarak ve onu yaşayarak pop tarzında şarkıların yer aldığı bir sürpriz albümüm olacak. Fenerbahçe hayatımın önemli bir parçası. Sanatım, gücüm el verdiğince Fenerbahçe şarkıları okumaya devam edeceğim. Başka bir iş yapsaydım yine onunla Fenerbahçe’ye destek verecek bir iş bulurdum. - Tangonun hikayesi nedir? Nasıl doğmuştur? Türkiye’ye girişi nasıl oldu? Tango acıyı, nefreti, hüznü ve daha bir çok duyguyu barındıran dünyanın en zor, en zevkli müziği ve danslarından biridir. Güney Amerika’daki Arjantin ülkesi Buanes Aires yakınlarında bir liman kentinin özel müziğidir. 19.yüzyılın başlarında Güney Amerika’da doğan tangoya daha çok kentin alt kesimleri rağbet etmiş, insanların eğlendiği yerlerde çalınarak, sözsüz olarak icra edilerek sınırları zorlaması ve kendini ifade etme tarzı olmuştur. Daha sonra tangoya sözler yazılıp, edebi bir şekle gelince bir salon müziği haline gelmiş. Birleşik Amerika’ya geçmiş. 19. yüzyılın sonunda 20. yüzyılın başında gelen gemicilerle, plaklarla Avrupa’ya gelmiştir. Sonraları Avrupa tangosu olarak kabuk değiştirip yeni şekle girmiş. Avrupa’ya gelince akordeonla birlikte çalınmaya başlanmış. Ve edebi sözler yazılmıştır. Başta Fransa olmak üzere Yunanistan’a gelmiş oradan da Türkiye’ye girmiştir. Türkiye’de cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte batıya yönelme Atatürk’ün çağdaş medeniyeti göstermesinden etkilenen bir kaç sanatçımız başta babam olmak üzere tangolar bestelemiş. Söz ve müziği babama ait olan “Papatya” tangosu satış rekorları kırmış olup, Avrupa ülkelerinde de satışa çıkmıştır. Yabancı ülkelerde satışa çıkan ilk plak olduğunu da söyleyebilirim. O kadar beğenildi ki 20. yüzyılın tangosu seçildi. Türk tangosu özeldir. Türk tangosu bizim makamlarımızdan esinlenerek batı müziği formatlarına göre uyarlanmıştır. Bizim tek sesli müziğimizin hem çok sesli hale gelmesini sağlamış hem batı tekniğini müziğimize getirmiş ama bizim özümüzde olan Türk melodi ve makamlarını da ihmal etmemiştir. Dolayısıyla bu açıdan Türkçe tangolardan “Papatya , Dinle Sevgili”, Necip Celal Antel’in “Sevdim Bir Genç Kadını” isimli tangoları baş tacı olmuştur. Yetmiş yıl geçmesine rağmen halen halk tarafından beğenilmekte, söylenmekte ve dinlenmektedir. - Tangoda dansları erkek yönetir. Kadın, erkeğin yönlendirmesi ya da yönetimindedir. Erkeği takip eder. Bunun günlük hayata bir yansıması var mıdır? Fikir ve şekil olarak tangonun Cumhuriyetle birlikte ülkeye girdiğinde, bir hanımın değil elini tutmak, gözüne bakabilmeniz bile büyük olaydı. En azından tangoyla bir saygı ifadesi olarak erkeğin bir davranış biçimi ortaya çıktı. Kadınla erkek dans ederek birbirlerine yakınlaşma sağladılar. Bu da bir çağ atlamaydı. Kadın erkekle aynı seviyeye geldi. Erkek dünyayı yönetiyor. Erkeğin harcadığı fiziki güç ve yıllardan beri toplumun yükünü omzuna alma duygusu onu otomatikman anne karnından çıkar çıkmaz dahi yönetmen haline getiriyor. Tango da bunun temsilcisi. Diğer taraftan da bakarsak artık kadınlarda her şeyin yöneticisi oluyor. Türkiye’de günlük hayatta kadın kendini kabul ettirdi. - Tangoya yeni başlayacak arkadaşlarımıza neler tavsiye edersiniz? Şimdi dansını yapmak istiyorsa öncelikle müziğini çok dinlemesi lazım yani hem Türk tangosunu, hem de yabancı tangoları. Önce tangonun özünü ruhuna yerleştirmesi, müziğini dinlemesi ondan sonra da dansını öğrenmesi daha kolay olur. Birdenbire bir şeyi öğrenirsiniz ama öyle öğrenirsiniz. Ama onun ruhunu bilerek öğrenirseniz daha iyi dost olursunuz tangoyla. En azından bir sene boyunca beş yüz tane, bin tane tango dinlesin, ondan sonra dansta daha başarılı olur. Dansta onu sever. - İstanbul’da Tango geceleri ve Milongaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeterince katılım sağlanıyor mu? Çünkü bildiğim kadarıyla İstanbul’da neredeyse her gece 3-5 yerde Milonga düzenleniyor. Tango ile ilgili milonga gecelerinin çok faydası var. Bu işi yapmak, öğrenmek hevesiyle gelen bu düşünceye sahip insanlar olduklarından düzenli ve öğretmek amaçlı ciddi geceler oluşuyor. Dolayısıyla bunları öğrenmeli ve takip etmeli. 2000 yılında başlayan bu akım beş yılda yayıldı, önemli aşamalar kaydetti. Yabancı CD’lerle dans ediyorlar. Tek canlı çalan kardeşim Özdener Koyutürk orkestrası var. Mühendishane’de çalıyor. Onun haricinde tango çalan orkestra yok. 2000’li yılların başında başladı. Ondan evvel Panosyan hocanın dans dershanelerini biliriz, daha doğrusu duyarız. 1940’larda, 50’lerde dans dersleri öğreten birkaç okul vardı. Bu arada Ümit İris ve Seval Uğur ikilisinin önemini de unutmamalıyız. Sonra 2000 yıllarında gençler tekrar merak sardılar, dans okulları açıldı. Milonga geceleri düzenlenmeye başlandı. Bunlar birdenbire büyüdü. Tango dansını öğretirken insanların kulağına ve ruhuna müziğini de dolduruyorlar. Arjantin tangosu yapılıyor ama sonuçta tangoda ritm aynıdır. Arjantin tangosunu seyrettiğiniz zaman dansından ve çalınış şeklinden bu Arjantin tangosu dersiniz, ama Avrupa’ya geçtiğiniz zaman Avrupa’da daha çok dans flört eden çiftlerin yakınlaşması gibi oluyor. Arjantin Tangosu’nda daha maço daha seksi daha bir hırslı ve başka bir tarza rastlanıyor. Avrupa Tangosu daha masumane bir tango. Arjantin tangosunu sevenler Türk tangosunu da seviyor, Türk tangosu sevenler Arjantin tangosunu dinliyor, dolayısıyla bütün olarak kabul ediyorum. - Fenerbahçe Dergisi’ni okuyor musunuz? Bizlerden beklentileriniz neler? Fenerbahçe Dergisini okumamak mümkün mü? Bütün sayıları eksiksiz olarak bulunmakta. Tabii ki okuyorum. Sayın Mehmet Çatay’ın yönetiminde gayet güzel bir dergi meydana gelmiş, sizlerde gereken desteği veriyorsunuz. Dolu dolu bir dergi, her sayfası rengarenk, her sayfası bilgi dolu.Yazarların yazdığı nostaljik yazılar da dergiyi aynı zamanda ansiklopedik bir hava getiriyor. Bu da çok mühim. Dergi hem güncel olayları doğru bir yayın organı olarak aktarıyor, hem de Fenerbahçe Kulübü’nün sesini doğrudan duyuruyor. Hiç bulunmayan resimler dergide yayınlanıyor, arşiv oluyor, dergi kendi arşivini de kendi yaratmış oluyor. - Fenerbahçe Dergisi okuyucuları için mesajınız var mı? Tüm Fenerbahçelilerin dergilerine, kulüplerine, sahip çıkmaları lazım. Hatta abone olması lazım. Ben Galatasaraylıyla da beraber maç seyrettim. Yirmi yıl öncesinde yanyana otururduk. Kim gol atsa seviniyordu. Diğeri susuyordu. Şimdilerde bu yapılamıyor. Şiddet şu an sadece Türkiye’nin değil dünyanın da gündeminde. Maalesef insanların tahammül sınırı mı kalmadı, şiddetle kendilerini bir seviyeye getirmek çabasına girmişler. Eskiden insan sakin ve sükunet içinde bir yer edinirken bu günün insanı şiddetle ediniyor. Önce spor sahalarına yansıyor, çünkü çok insan orda toplanıyor. Kazanmak üzerine kurulmuş. Kazanmamak da hiçbir şey değildir. %100 kazanan kimse de, spor kulübü de yoktur. Kayıpta olur. Az hatayla atlatıp göğüslemeli ve etrafa da zarar vermemeli hayat iyi geçsin prensip budur. Ben bizim taraftarımızın bu bilinçte olduğunu biliyorum. Hepsine buradan sevgilerimi iletiyorum... Erdener Koyutürk’ün yanından ayrılırken kulaklarım halen gramofondan çıkan kendisine ait bestesinde kalmıştı... Bu tangoyu sizinle sözle bile olsa paylaşmak istedim... Geçmişteki anıları, yaşadığım duyguları, mektup gibi yazıp ona yollamalı, ama nereye bir adresi olmalı, adressiz şu mektubumu ben nereye atacağım?, için için onu alıp sonsuza dek unutmayacağım, nereye kayboldun bal gözlüm, sanma ki unutulup gittin, her duyduğum hasret dolu melodi, bu tango benden sana mektup.... (Dünden Bugüne Tango albümünden) Saygı ve sevgilerimle...
|