Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Röportajlarım
  • Can İkizler Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Aralık 2013 - 17/02/2014
  •  

     

     

    ARA SPOTLAR:

    01: Benim en büyük dileğim bir Fenerbahçe Üniversitesi açılmasıdır ve bunu destekliyorum. Hem Fenerbahçe’ye hem de Türk milletine hizmet olur diye düşünüyorum. Türk sporuna öncü olmasını isterim, bende hiç çekinmeden yardımcı olurum, böylece hem Fenerbahçe’ye hem de Türk sporuna katkımız olur.

    02: Köln’deki Fenerbahçeliler derneğimize gittim. İnanılmaz bir güzellikle karşılandık, çok mutlu oldum. Yabancı bir ülkede böyle bir dernek kurulmuş olması çok hoşumuza gitti. Bu derneklerin çoğalmasını isteriz.

    03: Ülke olarak daha melankolik ve duygusal bir toplumuz. Haliyle bu sporcularımız için de söz konusu ya da öyle bir beklenti veya baskıoluşuyor. Yabancı sporcular bir yenilgi sonrasında yaşamlarına kaldıklarıyerden devam edip bir eğlence mekanına gidebiliyorlar. Bu bizde yadırganan bir husus. Halbuki daha çabuk toparlanabilmek adına daha profesyonel olmakta fayda var diye düşünüyorum.

    BAŞLIK: Can İkizler: “En büyük dileğim; Fenerbahçe Üniversitesi’nin açılmasıdır”

    GİRİŞ SPOTU: Bu ayki konuğumuz Prof. Dr. Sayın Hüseyin Canİkizler… Can Bey, akademik unvanlarının yanı sıra tutkulu bir Fenerbahçeli. Hatta bu Fenerbahçeliliğini yazıya da dökmüş biri… Kitaplarıyla, bilgi birikimiyle bizler için özel bir Fenerbahçeli. Bu ay Sibel’in Sahası’na konuk olan İkizler ile Fenerbahçelilik kavramını ve kitaplarını konuştuk. Çok önemli tespitler yapan Hocamız, özellikle Spor Bilimleri ağırlıklı bir Fenerbahçe Üniversitesi’nin kurulmasının Türk sporuna büyük katkı sağlayacağını ve bu oluşuma her zaman destek vereceğini de söyledi.

    - Öncelikle sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?

    Ben tıp doktoruyum. Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdim. Mezun olduktan sonra İstanbul’a geldim. Taksim Hastanesi’nde aile hekimliği uzmanlığı yaptım. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı’nda tamamladığım ikinci doktoranın ardından aynı üniversitenin Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda öğretim üyesi olarak göreve başladım. Doçentlik ve profesörlük unvanlarını burada aldım. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi ve Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nun çeşitli kademelerinde yöneticilik yaptıktan sonra Beykent Üniversitesi’nde üç yıl Fen Edebiyat Fakültesi’nin dekanlığı ve bir yıl da rektör yardımcılığı görevlerini yürüttüm. 20 yıl süreyle vakıf üniversitelerinde görev aldım. Son olarak bir grup gönüllüyle İstanbul Esenyurt Üniversitesi’ni kurduk. Şu an aynı üniversitesinin Mütevelli Heyeti Başkanlığını yapıyorum.

    - Bize biraz Esenyurt Üniversitesi’nden söz edebilir misiniz?

    Vakıf olarak yola çıkarken belirlemiş olduğumuz temel amacın ilk adımını gerçekleştirmiş olmanın mutluluğu içinde İstanbul Esenyurt Üniversitesi 18 Haziran 2013 tarihinde tüzel kişiliğini kazandı. İstanbul Esenyurt Üniversitesi’ni dünya çapında bilinir ve takdir edilir bir konuma getirebilmek için gerekli akademik kadro ile çağdaş eğitim programı ve hedeflerinin oluşturulması konusunda Vakfımızın tüm üyeleri büyük bir özveri ve çaba içindeyiz. Genel bir üniversite olacak. Şimdilik sadece sağlık hizmetlerini yapacak, sağlık bilimleri fakültesişeklinde çalışacak, tıp olarak değil. İki senelik sağlık bölümleri açtık ve neredeyse ilk yıl için 300 öğrencimiz var.

    - Aile Hekimliği Türkiye için çok yeni bir kavram sayılır…

    İstanbul’a aile sağlığı hizmetleri için geldiğim sene, ihtisaslar daha yeni başlamıştı. Aile hekimliğiyle ilgili yurt dışında Avusturya’da oldukça başarıyla oturmuş bir sistem uygulanıyordu. Ben de aynısistemi düşünerek Türkiye’de yapabilecek umuduyla başladım. Ama bitirdikten sonra baktım kolay olmayacak, kolay bir süreç değil, bir de kendimi hekimlikten daha çok eğitimciliğe yakın gördüğümü hissettim ve onun için bıraktım. Şimdi ise yeni bir aile hekim sistemi getirdiler. Ve ilk olandan daha farklı bir plan uygulanıyor. Bütün Dünya bu sistemi uyguluyor. Herkesin uzmana gitmesinden çok bir aile hekimiyle görüşüp ondan sonra hastaneye ya da uzmana gitmesi daha doğrudur. Bence ülkemiz için de çok önemli, zamanla yerine oturacaktır.

    - Spor Sağlık ve Motivasyon, Sporda Sosyal Bilimler 1-2, Uygulamalı Spor Psikolojisi adı altında yayınlanmış olan kitaplarınız var. Bizdeki sporcularda özellikle dikkatinizi çeken ortak bir özellik var mı?

    Ben hekim olarak spor akademisinde tekrar doktora yaptığımda, sporcuları daha yakından olanağı buldum. Sporcuları küçük yaştan beri aldıkları spor disipliniyle daha saygılı, daha sosyal ve giyim kuşam olarak da daha rahat olarak tanımlayabiliriz. Burada kültürel farklılıklar da öne çıkıyor. Ülke olarak daha melankolik ve duygusal bir toplumuz. Haliyle bu sporcularımız için de söz konusu ya da öyle bir beklenti veya baskı oluşuyor. Yabancı sporcular bir yenilgi sonrasında yaşamlarına kaldıkları yerden devam edip bir eğlence mekanına gidebiliyorlar. Bu bizde yadırganan bir husus. Halbuki daha çabuk toparlanabilmek adına daha profesyonel olmakta fayda var diye düşünüyorum.

    -Tutkulu bir Fenerbahçelisiniz, kitaplarınızdan da söz edeceğiz fakat önce nasıl başladı bu Fenerbahçelilik serüveniniz?

    Birçok Fenerbahçeli gibi ben de aile bireylerimden, en çok da dayılarımdan etkilendim. Sonra da kopamadık. Anne tarafım tamamıyla Fenerbahçeli, baba tarafım sporla pek ilgilenmezdi. Çocuklarımız da Fenerbahçeli, Fenerbahçe Spor Okulları’na gidiyorlar. Oğlum futbolda kalecilik yapıyor, kızımsa voleybolda oynadı. Zaten bu semtte de oturuyoruz, bütünleşme ve sosyalleşme tam oluyor.

    - Fenerbahçe ile ilgili kitaplar yazdınız. Birisi “Efsanenin Dönüşü” diğeri ise “Üçüncü Yıldız Parlarken”… İçerikler hakkında bilgi alabilir miyiz?

    Öyle bir futbol takımı ki, adı uluslaşmamızın temsili kavramları arasında geçiyor. “Fenerbahçe Cumhuriyeti” bir yazarın nitelemesinden çok, işçisi, memuru, esnafı, öğrencisi, sanayicisiyle; erkeği ve kadınıyla, kentli, modernleşmeyi arzulayan kitlelerin ulus bilincini ortaya koyuyor. Fenerbahçe atılımlarıyla gelişmeyi, futbolun güzelliklerini koruyan teknik birikimleriyle estetiği temsil ediyor. Gelişme ve estetik... Zaten sembolü olan “kanarya kuşu” da bunları ifade ediyor ve hiçbir futbol takımına da bu denli yakışmıyor.

    - Maçlara gelebiliyor musunuz?

    Maçlara 2000 yılından beri kombine biletim olduğundan sürekli kuzenlerimle geliyorum. Şayet yurt dışındaysam işimin gereği gelemiyorum, onun dışında her maça gelirim.

    -Uğurlarınız var mı?

    Herhangi uğurum, totemim ya da bir inancım yok. Ama olanlarıbeğenerek seyrediyorum.

    - En beğendiğiniz futbolcular kimler, unutamadığınız maçlarısıralar mısınız?

    Fenerbahçe formasını giyen, takımımız için ter akıtan her futbolcumuzu seviyorum. Yalnız Alex ve Anelka en çok beğendiğim sporculardı. Onların yeri bende çok farklıdır. Anelka’nın 4-0’lık Galatasaray maçı vardı. Unutamam. 6-0’lık Galatasaray maçını da, 4-3’ lük Antep maçını da unutamam. O zaman o kadar heyecanlanmıştım ki bir anda kendimi sahada bulmuştum. Sevincimin haddi hesabı yoktu.

    - Fenerbahçe Televizyo’nun kurulduğu ilk zamanlarda da desteğinizi esirgemediniz… Dergimizde de bir dönem köşeniz vardı.

    Evet, Fenerbahçe TV’de sağlıkla ilgili program ve dergilerde yazmış olduğum sağlık yazılarım vardı. Fenerbahçe için her zaman desteğe hazırız.

    - Taraftarlarımız için düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Mesajlarınız var mı?

    Taraftarlara söyleyebileceğim, yenilmeye tahammül edelim, edelim ki eksiklikleri görüp ona göre davranalım. Taraftarla, kulübün birlikteliğini arttıracak formüller bulunabilir. Birlikte maç önceleri toplanabilecek yerler olursa çok yararlı olur. Çünkü onlardan çıkacak seslerin de dinlenmesi önemli.

    -Dergimiz hakkında düşünceleriniz nelerdir?

    Dergi belli kalitede çıkıyor. İlk zamanlarda benim yazdığım zamanlara göre çok daha dolu ve kaliteli olmayı sürdürüyor. Belli bir çizgide gidiyor. İnşallah daha da büyüyerek devam eder.

    - Fenerbahçe için en büyük dileğiniz nedir?

    Benim en büyük dileğim; bir Fenerbahçe Üniversitesi açılmasıdır ve bunu destekliyorum. Hem Fenerbahçe’ye hem de Türk milletine hizmet olur diye düşünüyorum. Türk sporuna öncü olmasını isterim, ben de hiç çekinmeden yardımcı olurum, böylece hem Fenerbahçe’ye hem de Türk sporuna katkımız olur. Fenerbahçe’nin bir iktisat üniversitesi açmasına gerek yok, spor bilimleri ağırlıklı bir üniversite olmalı. Fenerbahçe hem kendi büyük hem de imkânları çok büyük. Öte yandan, Derneklerimiz özellikle çok güzel bir ağoluşturmuş durumda. Köln’deki Fenerbahçeliler derneğimize gittim. İnanılmaz bir güzellikle karşılandık, çok mutlu oldum. Yabancı bir ülkede böyle bir dernek kurulmuş olması çok hoşumuza gitti. Bu derneklerin daha da çoğalmasını isteriz.

    -Son olarak 11. kez başkan seçilen Aziz Yıldırım ve seçimle ilgili neler söylemek istersiniz?

    Demokratik bir seçim oldu, herkesi bundan dolayı kutlamak ve teşekkür etmek gerekir diye düşünüyorum.




    Site Haritası
    Ziyaret Bilgileri
    Aktif Ziyaretçi6
    Bugün Toplam57
    Toplam Ziyaret218242
    Resimler
    Yazılarım
    8 Mart Kadınlar günü Organizasyonu