|
01: O güne kadar hiç takım tutmayan ben o günkü maçın atmosferi ve heyecanı içinde ve de Fenerbahçe’nin de oynadığı oyunu görünce hemen Fenerbahçe taraftarı olmam gerektiğini hissettim. 02: “Siyah Çoraplılar” adlı oyunda rol almam için Coşkun Irmak bana teklif yaptığında ve canlandıracağım karakterin ilk golü atan Türk futbolcu olan Fuat Hüsnü Bey olacağını söylediğinde ve ismimi Fuat Hüsnü Bey’in karşısında görünce, içimi büyük bir coşku ve heyecan kapladı derhal onunla ilgili daha detaylı bir araştırma yapmak istedim. 03: Takımın ismi “Black Stock” mu yoksa “Black Stocking” mi hala tartışma konusudur. Biz “Black Stockings” adını araştırdık ve oyunun içerisinde de “Black Stockings” olarak kullandık. 04: Siyah Çoraplar oyunu bugün sahneye konulsa sanıyorum şu anda da çok güncel olabilir, özellikle Avrupa’da başarıları yakaladığımız bugünlerde Fenerbahçe bünyesi altında sahneye koymayı çok isterim. Örneğin Fenerbahçe Koleji’nde bu oyun sergilenebilir. BAŞLIK: Aykut Ünal: “Siyah Çoraplılar her zaman sahnelenmeli” GİRİŞ SPOTU: Hayat belki üç perdelik bir oyun, hepimize de bu oyunda yer var ama bazılarımız oyun içinde oyunu oynuyorlar… Tıpkı Sayın Aykut Ünal gibi, insanlığa sıcak bir perdeden ışık tutuyorlar. Aykut Bey bizimle “Black Stocking” oyununda üstlendiği rolü paylaştı. Tıpkı sahnede duyduğu heyecanın aynısını bizlerle paylaşarak… Kolay değildi; ilk gol atan Türk futbolcuyu oynamak, özellikle o kişi Fuat Hüsnü Beyse… -Nasıl Fenerbahçeli oldunuz Aykut Bey? Yaklaşık 12 yaşlarındaydım. Halamın oğlu Dinçer Teryakar bir gün “Fenerbahçe’nin maçı var, birlikte gidelim” diye teklif etti. Fakat bu arada okulda derslere girmemiz de gerekiyordu. “Nasıl olacak?” diye sesli sesli düşünmeye başlamıştım. Bir yandan içim içime sinmiyordu. İlk defa bir maça gidecektim. Hem de Fenerbahçe maçına… Ben panikleyince de “Sen karışma, aileni ayarlar, dersi de asarız.” dedi. Bu fikri duyunca ilk önce biraz korkmakla beraber okulu asma fikri her zaman olduğu gibi cazip gelmişti. Halamın oğlunun maç fikrini heyecanla hayata geçirdik. Bir yandan maça gitme fikrinin heyecanını yaşıyor, bir yandan da yalan söylediğim için içim rahat etmiyordu. Maç günü geldi çattı. O gün halamın oğluyla birlikte heyecanla maça gittik. O güne kadar hiç takım tutmayan ben, o günkü maçın atmosferi ve heyecanı içinde ve de Fenerbahçe’nin de oynadığı oyunu görünce hemen Fenerbahçe taraftarı olmam gerektiğini hissettim. Fenerbahçeli olmamdaki en büyük etken; halamın oğlunun beni maça götürmesi ve Fenerbahçe’nin çıkardığı muhteşem oyundu. - Sporla birebir ilginiz var mıydı? Sonraki zamanlarda Fenerbahçe sayesinde, her türlü spora daha fazla ilgi duymaya başladım. Bir dönem tekvando sporu yapmaya başladım. Bu sporla ilgilenmem kısa sürdü. Ancak her zaman bu sporun takipçisi oldum. - “Black Stockings” oyununda Fuat Hüsnü Bey’i canlandırdınız. Bize bu oyundan biraz söz edebilir misiniz? Fenerbahçe ile en büyük buluşmam diyebilirim. “Black Stockings” yani “Siyah Çoraplılar” adlı oyunda rol almam için Coşkun Irmak bana teklif yaptığında ve de canlandıracağım karakterin Fuat Hüsnü Bey olacağınısöylediğinde, ismimi Fuat Hüsnü Bey’in karşısında görünce içimi büyük bir coşku ve heyecan kapladı. Derhal onunla ilgili daha detaylı bir araştırma yapmak istedim. Oyun İzmir’de oynanacaktı. İzmir’de en yakındaki kütüphaneye gittim ve Fuat Hüsnü Bey hakkında araştırma yapmaya başladım. Fuat Hüsnü Bey hepimizin de bildiği gibi, gol atan ilk Türk futbolcusu olarak tarihte yerini almakta… Yıl 1899 Abdülhamit dönemi yani Osmanlı İmparatorluğu’nun artık son dönemleri, monarşi çok yoğun çok baskın. Bir dernek kurmak, bir takım kurmak üç kişinin yan yana gelip sohbet etmesi bile yasak. Böyle bir ortam var. İngilizlerin Kadıköy ve Moda çayırlarındaki hararetli futbol maçları, burada yaşayan Türk gençlerinde de büyük bir heves uyandırıyor. Rum gençleri bir takım özgürlüklerden yararlanarakİngilizlerin arasına karışıp futbol oynayabiliyorlar fakat Müslüman Türk gençleri, mahzun mahzun onları seyrediyor. Büyüklerin Müslüman gençlere top oynatmamak gerekçesiyse “Peygamberimizin başıyla oynuyorlar” benzetmesi oluyor. Başta Sultan Abdülhamit olmak üzere halka çok büyük baskı uyguluyorlardı. Gençlerse bu duruma çok üzülüyor aynı zamanda büyük bir korku duyuyorlardı. Onların içinde her ne durum olursa olsun yine de futbola gönül verenlerse, İngiliz takımlarında “Bob”, “Jack” gibi takma isimlerle futbolu oynuyorlardı. Bazılarıysa yedek kulübelerinde İngiliz oyuncusunun sakatlanmasını bekleyerek oyuna giriyorlardı. Fuat Hüsnü Bey ve arkadaşları bir gün toplandıklarında, artık dayanamadıklarını ve kendi isimleriyle futbol oynayamamanın sıkıntısını ve üzüntüsünü dile getiriyorlar. Ve bu ağır baskıya karşın bu gençler, futbolun zevkine kendini kaptırarak ne olursa olsun bir takım kurmaya karar veriyorlar. Amiral Hüseyin Hüsnü Paşa’nın bahriye öğrencisi olan oğlu yanına en yakın arkadaşı Reşat Danyal Beyi de alarak kendilerine dokuz arkadaşdaha bularak takım kurmakta hiç de zorluk çekmiyorlar. Ve 1901 yılında “Black Stocking” takımını kuruyorlar. Bu takımla İstanbul’ da Papazın Çayırı’nda top koşturmuş, antrenmanlara başlamışlardır. İlk maçlarını bir Rum takımıyla yapıyor ancak takımın acemiliği yüzünden maçı 5-1 kaybediyorlar ama Türk takımının onur golünü takım kaptanı olan Fuat Hüsnü Bey atıyor. Bu aslında Siyah Çoraplılar’ın ilk ve son maçı olmuştur. Maç yarıda kalmış, alınan tüm önlemlere rağmen Kadıköy çevresini kasıp kavuran baş jurnalci Ali Şamil’in hafiyeleri Papazın Çayırı’nı basmışlar ve oyuncular ı şiddetle cezalandırmışlardır. Bazı oyuncular sürgüne gönderiliyor, bazı oyuncuların da kolları ve ayakları kesiliyordu. Takımın masörü Hurşit Ağa, Cumhuriyet kurulduğunda tek kolu kesilmiş olarak geri dönüyordu. -Öte yandan, Takımın tam ismiyle ilgili bir karışıklık var sanırım… Takımın ismi “Black Stock” mu yoksa “Black Stocking” mi hala tartışma konusudur. Biz “Black Stockings” adını araştırdık ve oyunun içerisinde de “Black Stockings” olarak kullandık. Ve birinci perdeyi böyle kapattık. İkinci perdedeyse cumhuriyet kurulmuş, takımlar kurulmuş artık Fuat Hüsnü de hakemliğe başlamış, hakemlik yapıyor ve aynı zamanda futbol federasyonun kurulmasında ve Fenerbahçe’nin kurulmasında da büyük katkılar sağlamıştır. Her şey güzel ama bu sefer de Kurtuluş Savaşı başlamıştır. Fenerbahçeli yiğitler, Dereağzı’ndan küçük kayıklarla gece yarısı saat 02.30-03.00 sularında silahları yüklüyorlar, İşgal Kuvvetleri arasından kurtularak boğazdan Anadolu’ya silahları kaçırıyorlardır. Bu arada Fenerbahçe’nin Kuvayı Milliye’ye yaptığı katkılar da çok büyük olmaktadır. -General Harrington Kupası da bu dönemde alınıyor öyle değil mi? Evet… General Harrington artık İstanbul’da işlerinin kalmadığını anlıyor, aynı zamanda da Fenerbahçe’nin başarılarını da duyuyor ve kendi adına bir kupa düzenliyor. Hemen İngiltere’ye haber ulaştırılıyor,İngiltere’deki futbolcuların en iyileri geliyor. Bir İngiliz karmasına karşılık Fenerbahçe takımı karşılaşmaya çıkartılıyor. Kupa maçı oynanıyor, maçıFenerbahçe 2-1 kazanıyor ve General Harrington ağlayarak gözyaşları içerisinde kupayı Fenerbahçe’ye veriyor. Siyah Çoraplılar olarak başlayıp Fenerbahçe Spor Kulübü olarak doğan bu takımın İngilizleri yenerek bu kupayı alması herkes gibi beni de çok etkiledi. - Bu onur duyulacak rolü oynadıktan sonra Fenerbahçe’ye bakışınızda bir farklılık oldu mu? Saygıdeğer Fuat Hüsnü Bey rolünü oynadıktan sonra takımıma olan bağlılığım, sevgim ve saygım daha da arttı. İzmir’de bu oyunu sergilerken Karşıyaka’da o Fenerbahçe bayrakları içinde oynadığımız bu oyunu asla unutmayacağım. O günlerden bir gün, kulise Sayın Halit Kıvanç geldi. Bize oyunu çok beğendiğini söyledi. Böyle bir değerli Fenerbahçeliden bu sözleri duymak beni çok etkilemişti. - Sizce ülkemizde spora film ve tiyatroda az yer verilmiyor mu? Maalesef Türkiye’de futbolla ve sporun diğer dallarıyla ilgili yapılmış çok az proje var. Bu da bizim açığımız. Zamanla ve özellikle spor kulüplerinin önceliği ve ürettiği projelerle çok değerli çalışmalar ortaya çıkabilir. Sporu hem tiyatroda hem de sinemada gerçekleştirmek hele de yansıtma sanatıysa, insanı anlatma sanatıysa çok güç bir iştir. Söz konusu tiyatro oyunu olunca; biz Siyah Çoraplar oyununu bir sezonda 120 kez kapalı gişe oynadık. - Oyun sadece İzmir de mi oynandı? Hayır, İstanbul ve Ankara’da da oynadık. Halkımız bu oyundan çok gururlandıklarını söylediler. Siyah Çoraplar oyunu bugün sahneye konulsa sanıyorum şu anda da çok güncel olabilir, özellikle Avrupa’da başarılarıyakaladığımız bugünlerde Fenerbahçe bünyesi altında sahneye koymayı çok isterim. Örneğin Fenerbahçe Koleji’nde bu oyun sergilenebilir. Tabii bu oyunun sahnelenmesinde rol alacak oyuncuların futbol bilgisi yüksek olan genç bir kadrodan oluşmasını isterdim. - Şu an UEFA kupası yolundayız, neler hissediyorsunuz? Oyunda anlatılan temalardan birisi de Türkün Türkü yenmesi değil yurt dışındaki takımları Türklerin yenmesiydi. Tabii ki yurt dışındaki maçların bizi daha fazla heyecanlandırdığını orada elde edilen başarıların bizi daha fazla gururlandırdığını biliyoruz. Maçları seyrettiğim zaman Türk olduğum için son derece gurur duyuyorum. Fenerbahçe bizim her zaman yüzümüzü güldürüyor. - 2008-2009 sezonunda bu oyun sergilendiğinde Başkanımız sizi bu oyunu sergilemek üzere İstanbul’a davet etmiş. Evet, İzmir Devlet Tiyatrosu’nda oynanan bu oyundan sonra, Başkanımız Sayın Aziz Yıldırım bizi İstanbul’a davet etti. Bu oyunu bir kez daha Taksim Venüs Tiyatrosu’nda sergiledik. Çok güzel geçti ama tekrar yineliyorum bu oyun devamlı sahnede kalması ve özellikle her Fenerbahçe taraftarının seyretmesi gereken bir oyun… Çünkü Fenerbahçe’nin tarihi kökü bu. - Tiyatroya nasıl başladınız? 1986 yılında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarısınavını kazandım, daha sonra 1989 - 1990 yıllarında Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda açılan sınavı kazandım. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’na girdiğimde müthiş bir kadroyla karşılaştım. Bu, benim gelişimim adına çok faydalı oldu. Gerçek sahne ve tiyatroyla orada tanıştım. Arkasından Trabzon’da Keşanlı Ali Destanı’nda oynadım. İzmir’ deki oyunculuk hayatımı 8 sezon sürdükten sonra Ankara Devlet Tiyatrosu’na tayinimi istedim. Ankara’daki ilk senemde dizi hayatıyla tanışma fırsatım oldu. Ankara’da TRT’nin iç yapımlarında rol aldım. Tatlı Hayat dizisinde oynadım. Bizimkiler dizisinde oynadım. Yönetmenliğini Umut Gelgör’ün yaptığı “Kaleiçi” dizisinde oynadım. Ardından “Yabancı Damat” dizisinde ve son olarak da “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde Abbas Ağa rolünü oynadım. Tek bir sinema filmim var: “Hırsız var” filminde rol aldım. Bazı reklam filmlerinde oynadım. Şu anda ise yönetmenliğini ve başrol oyunculuğunu Nuri Gökaşan’ın, çevirisini Haldun Dormen’in, yazarlığını ise Ray Cooney’in yaptığı “Westminster Oteli’nde Komik Bir Gece” oyununda Ronnie rolünde oynamaktayım. Güzel zevkli bir oyun. 24 yıllık bir oyunculuk hayatım var, işimi zevkle yapıyorum. - Dizileri, tiyatroyu ve sinemayı bir oyuncu gözüyle seyretmek farklı mı? Şu anda yayınlanmakta olan dizileri takip edebildiğim kadarıyla beğenerek izliyorum. Türkiye’de oyuncu kalitesi giderek artıyor ve bu anlamda çok güzel bir noktaya gittiğimizi düşünüyorum. Yeni yetişen gençlerin sahnenin boyutunu, kameranın kadrajını bilen insanlardan oluştuğunu biliyorum. Bir hocamız vardı okulda “Bu mesleği seçerek neyi kaybettiğinizin farkındasınız değil mi” diye sordu hepimize. “Artık diğer insanlar gibi tiyatro seyredemeyeceksiniz, siz hep kamera arkasına sahne arkasına bakacaksınız mutfak kısmını göreceksiniz, sakın kendinizi kandırmayın.” dedi. - Son dönemlerde yetişen oyunculardan beğendikleriniz kimler? Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Halit Ergenç, İlker Aksu, Cansu Dere hepsi mükemmeller. Dediğim gibi çok değerli oyuncular var. Gündemde kalabilmek hedef olmamalı araç olmalı, yalnız işini iyi yapma şartı var ne olursa olsun zaten gündemde oluyorsun. - Nasıl bir maç seyircisisiniz? Skor söylerim; içime doğuyor. - Son olarak taraftarlarımız için neler söyleyeceksiniz? Fenerbahçe taraftarının eşi benzeri Dünya’da yok. Çok büyük bir camiayız. Üzücü şeyler yaşanmasın, bunlara taraftarımız izin vermesin çünkü ortada çok güzel bir oyun var, bunu unutmamak gerekir. |