|
İlker Ayrık: “Tuttuğum takım Fenerbahçe, niye rahat olmayayım ki!!
İlker Ayrık’la Moda Deniz Kulübü’nde buluştuk. Rollerinde olduğu kadar gerçek hayatında da espri dolu bir insan. “Seksenler”dizisinin yanı sıra şu günlerde yarışma programı “Ben Bilmem Eşim Bilir”de bizi kahkahalara boğuyor. Gülmeyi, eğlenmeyi seven İlker Ayrık’ın en büyük tutkusu Fenerbahçe… Moda’daki evinde bayrak eksik olmuyor. Fenerbahçe’sine de o kadar güveniyor ki gönlünün tek istediği Fenerbahçelilerin de hep neşeli ve kulüplerine bağlı olması. Tıpkı diğer Fenerbahçelilerin de temenni ettiği gibi…Biz de onun bu başarılarının devamını diliyoruz.
Fenerbahçe Spor Kulübü denince en hoşuma giden şey futbol dışındaki diğer branşlara da ağırlık vermesi.
Sporun spor olduğu unutulduğu zaman ben hiçbir şeyden zevk almıyorum. Mücadele çok hoş birşey. Kaybetme korkusu olmadan kazanmak çok güzel bir şey. Fanatiklik demeyeyim ama biz de yalnızlaştırılan bir kulüp haline geliyoruz. Ama meyve veren ağaç hep taşlanır.
Hiç oturarak maç seyrettiğimi hatırlamıyorum. Sanki maçı ben oynuyormuşum gibi yoruluyorum. Devre arası oluyor bir kendime geliyor, rahatlıyorum. Çok heyecanla maç seyrediyor veya izliyorum. Aslında yorulmadan teknik açıdan da bakarak seyretmeyi veya izlemeyi çok isterdim fakat bu mümkün olmuyor.
- Nasıl Fenerbahçeli oldunuz? Doğuştan… Fenerbahçeli bir ailede doğdum. Rahmetli babam da
annem de Fenerbahçeliydi. Ağabeyim, ablam da Fenerbahçeli… Ben de
Fenerbahçeliyim. Süper bir şey tabii çok mutluyum. - Moda’da yaşıyorsunuz… Stadımız yakın, maçlara gelebiliyor
musunuz? Maçlar genelde hafta sonu bizim de hafta sonu tiyatro oyunlarımız var. Ama televizyondan ya da stattan takip etmeye çalışıyorum. Devamlı gelmeyi çok isterim tabii ki…
- Kulübümüzü nasıl değerlendiriyorsunuz? Fenerbahçe Spor Kulübü denince en hoşuma giden şey futbol dışındaki diğer branşlara da ağırlık vermesi. Futbol takımı olarak sürekli her zaman şampiyon olamazsınız. Kaybetme korkusu yaşadığınızda ve sonuçta kazandığınızda bu bizlere büyük keyif verir. Bizim şampiyonluklarımızın da bu kadar keyifli olmasının nedeni de bu. Ama diğer branşlar atletizmden tutun; voleybol, basketbol, masa tenisi, yüzme gibi tüm branşlarda da bu keyfi yakalamak ve başarılı olmak son derece keyifli. Örneğin olimpiyatlarda Gamze ve Nevin’in Fenerbahçeli olması insana son derece gurur veriyor. Böyle başarılı kişilerin daha da artmasını istiyorum. Futbol dışı branşlara da destek vermesi Fenerbahçe’yi bir kat daha fazla sevmeme neden oluyor.
- En beğendiğiniz futbolcu diye sorsam? Ben Alexciyim, Gökhan Gönül ve Bekir’i de çok seviyorum.
Onları kardeş gibi seviyorum. Ve başarılı olmalarına çok seviniyor, gurur
duyuyorum. - Maç heyecanlarınız ne düzeyde? Nasıl bir seyirci veya
izleyicisiniz, uğurlarınız var mı? Uğurlarım yok. Fakat evde de olsam kesinlikle bütün maçlarda formamı giyiyorum. Eşim de hemen formasını giyer, beraberce maçı seyrederiz. Hiç oturarak maç seyrettiğimi hatırlamıyorum. Sanki maçı ben oynuyormuşum gibi yoruluyorum. Devre arası oluyor bir kendime geliyor, rahatlıyorum. Çok heyecanla maç seyrediyor veya izliyorum. Aslında yorulmadan teknik açıdan da bakarak seyretmeyi veya izlemeyi çok isterdim fakat bu mümkün olmuyor.
- Birebir sporla
ilginiz oldu mu? Lise sona kadar basketbol oynadım. Basketbolu çok seviyorum.
Önümüzdeki sezon için de Arena’dan kombine alacağım. -Taraftarlarımıza mesajınız var mı? Sporun spor olduğu unutulduğu zaman ben hiçbir şeyden zevk almıyorum. Mücadele çok hoş birşey. Kaybetme korkusu olmadan kazanmak çok güzel bir şey. Fanatiklik demeyeyim ama biz de yalnızlaştırılan bir kulüp haline geliyoruz. Ama meyve veren ağaç hep taşlanır. Motivasyonu yüksek bir kulübüz. Özellikle son bir yıldır başımıza gelen talihsiz olaylardan dolayı ki o yüzden bütün taraftarlara tabii ki arkadaşlarım hepsi onlar, rahat olmalarını tavsiye ediyorum. Çünkü rahat olmamaları için hiçbir sebep yok. Tuttuğum takım Fenerbahçe ise niye rahat olmayayım ki!
- Sizi tiyatroda, televizyonda görüyoruz. Komedi ağırlıklı
bir çalışmanız var. Mesleğinize nasıl başladınız? Her evde, her ortamda bir komik vardır. Bizim ailenin de
güldüreni bendim. Aslında matematik yönüm kuvvetliydi, mühendis olmak
istiyordum. Balıkesir’de yaşıyorduk. Hasbelkader orada tiyatro kulübü ile
sahneye çıktım. Ondan sonra oyuncu olmaya karar verdim ve İstanbul’a geldim.
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde iki sene kursiyer oldum. Daha sonra Müjdat
Gezen Sanat Merkezi’ni kazandım, dört sene okudum. Üzerine altı sene de Müjdat
Hoca’nın asistanlığını yaptım. Daha sonra da tiyatroya, dizilere başladım.
Böylece bugünlere geldim. Zevkle çalışıyorum. - Türkiye’de tiyatro
hak ettiği yerde mi? Türkiye’de tiyatronun durumunda endişe edilecek bir şey yok.
İnsanlık tarihinde başlamış bir mesleğin günümüzdeki sosyo-politik
sıkıntılardan dolayı zayıfladığını söylemek mümkün değil. Resim sanatı çok mu
harikulade günlerini yaşıyor? Ama resim sanatı, sanatından bir şey kaybediyor
mu, hayır… Söylediğim gibi Fenerbahçeliyim niye endişe duyayım ki.. Bu da onun
gibi bir şey. Arkada çok büyük bir geçmiş var o nedenle sırtımız çok sağlam.
Kimi zaman bir şey olur yükselir, alçalır. Seyirci tiyatroya gitmek istemezse
tiyatronun değeri azalmaz. Önemli olan niteliktir, nicelik değil. Ama sorarsanız
herkes tiyatroya gitmek istiyor. - Cep telefonları
tiyatro oyuncuları için korkulu bir hale geldi, siz neler söyleyeceksiniz? Cep telefonlarına çok kızardım. Sonra birkaç kez kendim açık unuttuğumu fark ettim. Sonra yaşlı insanlar var, telefonu sadece konuşma için kullanan sesini kısmayı bilmeyen… Bu nedenle olgunlukla karşılamaya başladım. Hepimiz insanız.
- İcra etmek istediğiniz bir rol var mı? Her rolümü beğenerek oynuyorum. Hiçbir oyuncu şu rolü az
beğendim, şu rolü çok beğendim demez. Özenle çalışıyoruz, hazırlanıyoruz,
rolümüzü icra etmeye çalışıyoruz. Ayrım yapamam. - Güldürmek nasıl bir
duygu? Tabii ki insanları güldürmekten ve eğlendirmekten daha
mutluluk verici bir şey olabilir mi? Komedi oyunu ilginçtir. Seyircinin sevip
sevmediğini bir dakika içinde anlayabilirsiniz. Gülüyorsa komiktir, gülmüyorsa
komik değildir. - Geniş Aile’den
sonra Seksenler dizisinde de son derece başarılı bir rolünüz var. Halk, bu iki
diziyi de çok sevdi. Seksenler dizisi çok keyifli gidiyor. Yerini buldu diyebilirim.
İzleyenlerin demek otuz yıl öncesine bir özlemi varmış, düşünün darbe yemiş bir
ülkede otuz yıl sonra herkes o darbe yıllarını acısıyla, tatlısıyla özlüyor.
Çok enteresandır ki izlerken “Ah keşke o yıllara dönebilseydik” dedikleri bir
dönemde yaşıyoruz. Bu dönemlerde nasıl bir dönemdi diye otuz yıl sonra çıkacak
ortaya… Tam yerini buldu. İnsanlara sıcaklığı, dostluğu, arkadaşlığı tekrar
hatırlattı. Dil, din gözetmeksizin insanların birbirinden hoşlaştığı dönemleri
özlüyor insan. İnsan içinde yaşadığı yılı yaşarken güzelliklerin farkına
varmıyor. Allah muhafaza şikâyet ettiğimiz şu günleri arar olmaktan çok
korkuyorum. - Kanal D’de yayımlanan “Ben Bilmem Eşim Bilir” yarışma
programının da sunuculuğunu üstlendiniz. Çok güzel bir iş çıktı. Doğru bir zamanda yayınlandı. Ramazan boyunca da insanları eğlendirdi. Şimdi de devam ediyoruz. Güzel bir program oluyor.
- Fenerbahçe ile ilgili başka neler yapıyorsunuz? Fenerium’a sürekli gidiyorum. Fenerbahçe Televizyonu’nu
izliyorum. Daha fazla amatör branşlara yer verilmesini istiyorum. Aziz
Başkanımızın bir sözü var: Fenerbahçe bir spor kulübüdür. Olimpiyatlarda bir
kahraman çıkartırsanız arkası gelir. Çok kaliteli sporcularımız var. Artık
dünya çapında oyuncular geliyor. Olimpiyatlarda kazandığımız bu başarılar ve bu
şubeler televizyonumuzda daha fazla yer verilerek sporcu sayısının artmasında
da etkili olacaktır. - Son zamanlarda gençler evlenirken çok orijinal evlilik
teklifleri görüyoruz. Siz nasıl bir evlilik teklifi yaptınız? Çok sıradan bir evlilik teklifi oldu. Eşim aynı zamanda
çocukluk arkadaşım. Orta okul yıllarımdan beri tanırım. Ortaokuldan sonra on
beş sene görüşmedik. Sonra bir vesile ile görüşmeye başladık. Bir gün bir
mekândaydık. O günlerde de evlilik konuşmaya başlamıştık. Böyle olsun, şöyle olsun
falan. Mekânda Sanem de dans ediyor, müzik dinliyoruz. “Omzuna dokundum ve
Sanem ben sana evlilik teklif ettim mi?” diye sordum. “Yok” dedi. “Benimle evlenir misin?” diye sordum.
“Tamam.” dedi. Sonra “Peki, ne zaman?” diye sordum. “Ne zaman istersen?” dedi.
“Bu yaz olur mu?” dedim. “Tamam” dedi. 1 Nisan’da evlilik teklif ettim, 26
Temmuz’da evlendik. İlker Ayrık ile ilgili tüm bilgilere www.ilkerayrik.com’dan
ulaşabilirsiniz. |