|
“Fenerbahçe, hep Fenerbahçe”
O, 1965-1973 yıllarında giydiği sarı lacivert formasıyla maçlara çıktı ve formasının hakkını verdi. UEFA Kupası’nın ilk golü de 38 sene geç öğrense de ondan geldi. Her ne kadar İngilizler “Bu golü biz attık” deyip UEFA’ya başvurduysa da UEFA itirazı reddedip ilk golün Fenerbahçe-Ferencvaroş karşılaşmasında atıldığını belirtti. Nedenine gelince; İngiltere ile Türkiye arasında iki saatlik fark vardı. UEFA İngilizlere “Sizin maç başladığında Fenerbahçe’nin maçı çoktan bitmişti.” demişti. İşte o golü atan eski sporcumuz Yaşar Mumcu bizlere Fenerbahçe Spor Kulübü’nde yaşadığı yılları ve o günleri anlatıyordu. Röportaj tamamlandığında edindiğim izlenimse; Yaşar Mumcu’nun bugün imkân olsa yine Fenerbahçe’de forma giyebilecek durumda olduğuydu.
Hem cumartesi hem pazar oynuyorduk. Oyuncu değişikliği yok, sakatlansan bile o maçı bitireceksin. Şimdi malzemeler, sahalar, toplar süper. Bizim toplar 3,5 kilo diyelim; yağmuru yediği zaman 4,5 5 kiloya ulaşıyordu. İstediğin hiçbir şeyi doğru dürüst yapamıyordun.
Maçları seyretmeye bayılıyorum. Sanki biz oynuyoruz gibi eve nasıl yorgun geliyorum anlatamam.
- Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz, Fenerbahçeli doğulur.”
deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Yaşar Bey? 1942 senesinde Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bir
Fenerbahçeli olarak dünyaya geldim. Ortaokul çağlarında herkes gibi ben de
mahalle arasında top oynayarak vakit geçirdim. Liseye başladığım sene Akçaabat
Sebatspor’ da yavaş yavaş antrenmanlara çıkmaya ve kadroya girmeye başladım. Futbol
hayatımız başladı. Lise iki, lise üçüncü sınıfta Sebatspor’da oynuyordum. Orada
üç sene oynadıktan sonra Ankara PTTSpor’a transferim gerçekleşti, orda da iki
sene oynadıktan sonra 1965 yılında Fenerbahçe’ye transferim gerçekleşti. Yıl
1965 ve renklerine âşık olduğum takıma transferim gerçekleşmişti. Bu arada
PTT’de oynarken milli takıma çağrılan tek oyuncu bendim. -Transferinizin gerçekleşmesinde kimler rol oynadı? O sene Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe beni istiyordu. Ben küçüklüğümden beri Fenerbahçeli olduğumdan bu tarafa meyil oldu. Fenerbahçe, kulübüme de çok ısrarcı oldu. PTT’nin 200.000 Lira borcu vardı. Benim de mukavelem vardı. “Bu parayı bize verirseniz biz de Yaşar’ı size veririz.” dediler. O zamanın Başkanı İsmet Uluğ; ikinci başkansa Faruk Ilgaz’dı. Geldiler, ben de o sırada tatildeydim. Dönüşte bir baktık havaalanı ana baba günü… Bütün Fenerbahçeliler, gazeteciler, yöneticiler hepsi orada, hemen otele gittik, mukaveleyi yaptık. Böylece İstanbul’a geldim. O yıl takıma PTT’den Ercan Aktuna ile birlikte geldik. Bir sene önce de Ziya ve Şükrü gelmişlerdi. Kaleci Ali, Özcan ve Selim vardı. Biz de Şükrü, Ali İhsan ve Ercan beraberce Kurbağalıdere’de bir bekâr evinde kalıyorduk. Bir sene orada kaldık sonra Şükrü ile bir sene Bahariye’de oturduk. Daha sonra da Şaşkınbakkal’a geldik. Şükrü Birant da evlenip gidince ben orada İstanbulspor’a geçen Bülent diye bir arkadaşımız vardı, onunla kaldım. Sonra askerlik, evlilik derken 1973 yılına kadar oynadım.
-Aklınıza gelen hoş bir anı var mı bu dönemi dair… Ankara’da Emin Cankurtaran ve Faruk Ilgaz’la mukaveleyi yaptık, parayı da Emin Ağabey otelde sayıyor. Hepsi 500’ lük… Eve geldim, yattık. Ertesi gün paralar cebimde uçağa bindik. Kulüpte gazeteciler karşıladı. Top sektirme falan var. Formaları giydim, paraları pantolonun cebinde soyunma odasına bıraktım. Aklım soyunma odasında, kapılar emniyetli değil. Eyüp Ağabey, “Ne oluyor, Yaşar nedir bu telaş?” dediğinde “Eyüp Ağabey aldığım paralar cebimde aklım orda” dediğimde nasıl güldüğünü unutamam. Resimler çekildi de, hemen bankaya gittik.
- Kaç maç, kaç gol? Aşağı yukarı 275 maç ve 75 gol… - Fenerbahçe’den 1973
yılında ayrıldığınızda başka bir takımda oynadınız mı? Askerden sonra iki sene de Sakaryaspor’da oynadım, sonra
futbol hayatımı noktaladım. Ticaret
hayatına atıldım, önce plastik işiyle uğraştım, arkasından ham madde işiyle
uğraştım. Bir oğlum, bir kızım var. 10 senedir de emeklilik yaşıyoruz. Tüm
zamanım kulüpte geçiyor. Faruk Ilgaz Tesislerindeyiz. Briç oynuyorum. -Bugün baktığınızda futbol oyuncuları kulübümüzde çok geniş
imkânlara sahip, siz geçmişe döndüğünüzde en büyük zorluk sizce neydi? Zorlukların en başında benim için ayakkabılar geliyordu.
Ayakkabılar güzel değildi; toprak sahalarda oynadığımız için kramponların
altındaki çivilerin ayağımızın altına battığını çok iyi hatırlıyorum. Maç bitiyor,
bizim ayaklarımız kanıyordu. Bir tane ayakkabımız, bir tane formamız, bir tane
eşofmanımız vardı. Bunlar her maçtan sonra yıkanıyor, ertesi gün aynı şeyi
giyiyorduk. Şimdi on tane forma var. Terledin çıkar, bir diğerini giy,
seyirciye at, her maça başka bir forma düşüyor. Doğal olarak o günkü şartlarda
biz bunları göremedik. Devre arasında bile forma değişiyor şimdi. Sahalar çok
kötüydü. Ankara’da, Eskişehir’deki sahalar çimdi. İstanbul’da Fenerbahçe, Beşiktaş,
Galatasaray, Yeşildirek, Sarıyer ve İstanbulspor oynuyordu fakat sahalar kötüydü.
Hem cumartesi hem pazar oynuyorduk. Oyuncu değişikliği yoktu, sakatlansan bile
o maçı bitirmeliydin. Şimdi malzemeler, sahalar, toplar süper. Bizim toplar 3,5
kilo diyelim yağmuru yediği zaman 4,5 5 kiloya ulaşıyordu. İstediğin hiçbir
şeyi doğru dürüst yapamıyordun. -Örnek aldığınız futbolcu kimdi? Can Bartu’ya hayrandım. Bir de Naci Erdem’in son
seneleriydi. Onlar büyüktü biz çocuk sayılırdık onların yanında. - Futbol yaşamınızda sizi etkileyen bir anıyı bizimle
paylaşır mısınız? Milli takımda Portekiz’le oynuyorduk. Maçta sol açığa
koydular beni. Aşağıdan ayaklarım titriyor sahanın ortasına gidemiyordum. Bunu
hiç unutmam. - Kaç kez milli formayı giydiniz? O yıllarda milli takım maçları az değildi. Yedi kez milli
forma giydim. - 1968 yılı kupalarla dolu bir yılımızdı. 1967-68 senesinde Lig Şampiyonluğu, Türkiye Kupası, TSYD, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Kupası maçlarını kazanarak 5 kupayı birden aldık. Bir de Balkan Kupası. Bu başarılar yakalanırken siz de takımdaydınız…
1968 gerçekten en başarılı yılımız Balkan Kupası maçlarında
hem sağda hem solda oynuyorum fakat orta uç’a koydular beni “Allah Allah”
dedim. 3 gol attım 3-0 aldık. Bir sonraki maçlarda Romen ve Bulgarlarla
oynadık. O maçta da 3-1 yendik, ben de attım. Çok renkli bir yıl olarak futbol
tarihine geçti. - UEFA Kupası’nda ilk golü siz attınız ve bunu UEFA
yetkililerinin 38 yıl sonra sizi kura çekimleri için davet ettiklerinde öğrendiniz.
Türkiye için yine gurur verici bir olay oldu. UEFA Kupası’nın 1971 yılında
oynanan bu ilk maçında atılan gol İngiltere’nin “Biz attık” itirazlarına rağmen
sizin ve ülkemizin onur kaynağı oldu. Biraz anlatabilir misiniz? 14 Eylül 1971 tarihinde İstanbul Dolmabahçe Stadı’nda oynanan Fenerbahçe-Ferencvaroş maçında atmış olduğum bu golün UEFA Kupası tarihinin en önemli golü olduğunu ben de 38 yıl sonra tüm Türkiye ile birden öğrendim. 1971-72 sezonundan itibaren tüm takımların katılabildiği bir statüye kavuşan UEFA Kupası’nda atılan ilk golüymüş. Fenerbahçe-Ferencvaroş olarak kura çektik. Maç 1- 1 bitmişti. O golün tarihe geçeceğini bilemezdim. Her ne kadar UEFA Kupası’nın ilk golü benden gelse de bunda Fenerbahçe’nin payı çok büyük. Kulüpten Serkan Acar beni aradı. UEFA’dan sana mektup var dediğinde merak etmiştim. Yanına gittim, anlattı. Meğer UEFA tarihindeki ilk golü ben atmışım. Monaco uçak biletlerimizi first class aldılar, deniz manzaralı odalar, kapıda arabalar… Futbol oynarken görmediğim itibarı o günlerde gördüm. Bizim zamanımızda öyle lüksler yoktu tabii. Fenerbahçe Televizyonu’nun eski çalışanlarından Yusuf Kenan tercüman olarak yanımdaydı. Sonra kuraları çektik, bir de ödül verdiler. UEFA Başkanı Platini’nin verdiği akşam yemeğine katıldım. Bana ‘Bizi kırmayıp buraya kadar geldiğiniz için çok teşekkür ederim.’ dedi. Ben de ona ‘Beni hatırlayıp davet ettiğiniz için çok mutluyum’ dedim. Sonra söz Fenerbahçe’den açılınca Platini “Fenerbahçe, hep Fenerbahçe” diyerek elimi sıktı. Bu benim için unutulmaz bir andı.
-Şimdiki Fenerbahçe Spor Kulübü’nü nasıl buluyorsunuz, maçları
seyretmeye stadımıza gelebiliyor musunuz? Gelişimler her şey acayip, dört dörtlük bir stat, her şey
yüzde yüz farklı. Sevdiğim oyuncular…
Özellikle Alex. Her maça
geliyorum, maç seyretmeye bayılıyorum. Eskiden
Şeref Tribünü’nün sağından seyrediyordum. Şimdi yine öyle bir yer var oradan
seyrediyoruz. Sanki biz oynuyoruz gibi eve nasıl yorgun geliyorum anlatamam. Geçen
sene yapılan olayların ise tümden haksızlık olduğunu düşünüyorum. - Taraftarımıza ne
mesajınız var? Yuhalanma olduğunda dağılıyordum. Sanki kulağımın dibinde
söylüyorlar gibi etkiliyordu bazen. Alex yuhalandığında Başkanımız Aziz
Yıldırım’ın olgunluğunu unutamam, başkan kalktı ve alkışladı tüm millet sustu.
Alex’in başkana olan sevgisi, varlığı arttı. Tek isteğim oyuncuları
yuhalamasınlar, sabırlı olsunlar, sakin olsunlar, sezonu beklesinler, anlık
tepkiler çok kötü. - Eski sporcular
olarak beklentileriniz neler? Başkanımız elinden geldiği kadar yakınlık gösteriyor,
ihtiyacı olanlara yardım ediyor, ben memnunum. Huzur evi de yapılırsa tam olur.
-Dergimiz için düşünceleriniz nelerdir? Dergimiz çok güzel, devamlı okuyorum. Bizlere de yer verilmesinden dolayı çok hoşnudum. Bazen görmediğimiz eski arkadaşlarımızı görmek hatıralarımızın canlanmasına da neden oluyor.
|