|
Cem Pamiroğlu: “Fenerbahçe seyircisi maçını iyi oynayan seyircilerden…” Fenerbahçe tarihinde en çok forma giyen
dördüncü futbolcumuz Sayın Cem Pamiroğlu… Onu Fenerbahçe taraftarı ve futbol
camiası Bob Marley saçları, Ayhan Işık stili bıyıkları ve tabii azmi, hırsı ve
çalışkanlığıyla tanırdı. Şimdilerde TFF’de görev yapan Cem Pamiroğlu ile
Fenerbahçe’yi konuştuk. En son iki Türkiye Kupası da onun içinde bulunduğu
kadro ile alınmıştı. Şimdi onun en büyük mutluluğu bu kupaya tekrar sahip
olmamız. Kupamız ve yeni yönetimimiz hepimize uğurlu gelsin… Ben defans oyuncusuydum, rakibine arkadan müdahale etmek gibi bir takım faullere daha müsamahakâr bakılırdı ama şimdi öyle değil tamamen değişti. Gole yönelik futbol oldu, forvet ve defans oyuncularını koruyan bir şekil ortaya çıktı, defans oyuncularının alanları daha da kısıtlandı böyle olunca gole prim verilen bir futbol talimat sistemi ortaya çıktı. Fenerbahçe Spor Kulübü’ne bir tuğla koyan insanı sırtımda taşırım ki Sayın Aziz Yıldırım bunun çok net açık bir örneği. Kulüp kurumsal bir kimliğe büründü, her köşesinde kurumsal çalışmaların olduğu tesisler, futbolun altyapısı çok kaliteli. Altyapının başında zaten Şenol Çorlu var. Zamanında oyuncu olan bu arkadaşlar şimdi eğitime soyundular. Bu da takdir edilecek bir durum, çok önemli. Hangi kesim olursa olsun futbolcu nasıl sahada
maçını oynuyorsa seyirci de maçını oynamaya gidiyor tribüne, ben böyle
değerlendiriyorum. Fenerbahçe seyircisi maçını iyi oynayan seyircilerden…
Fenerbahçe seyircisi sadece takımına değil; camiasına, yöneticisine, başkanına
sahip çıktı. Hiç yalnız bırakmadı. - Spor hayatınız
nasıl başladı, Cem Bey? Futbola 1970 senesinde Fenerbahçe Spor Kulübü altyapısında
başladım. Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Annem ve babam kuaförlük yapıyorlardı. Fenerbahçe
yönetimindeki bazı kişilerin eşleri, futbolcu eşleri hep babamın kuaförüne
gelirmiş. Beni de afacan bir çocuk olarak enerjimi boşaltmam için futbola
yazdırmışlar. Her çocuk gibi ben de top peşindeydim. Yakınların, dostların sayesinde başladım
kulübe gidip gelmeye. O zamanlar yaş kategorileri yoktu. 16 yaşında lisans
çıkardı. Genç takım da öyle başlardı. Minikler de vardı ama legaldi. Lisanslı
olarak oynanan gruplar değildi. - A takımda ne zaman
oynamaya başladınız? 1974’ e kadar altyapı 75-76 yılında A takımında antrenmanlar
yapıyor, genç takımda da oynuyordum.
1976’da Datcu genç takım antrenörüydü. Daha sonra A takım antrenörü oldu. Ben
de onla birlikte A takımında top oynamaya başladım. Hazırlık kampına gittim, özel
turnuvalarla başlayarak 1975-1987 arası Fenerbahçe’de oynadım. 1987’de Sarıyer
Kulübü’ne transfer oldum. Bir Fenerbahçe – Sarıyer maçında jübile yaparak
bıraktım. - Kaç kez milli oldunuz? 16 kere genç milli takımda, 7 kere ümit milli takımda, 36 kez de A milli takımda oynadım. - Fenerbahçe’de kaç şampiyonluk yaşadınız? Üç kez lig şampiyonluğu gördüm. Çok kupa gördüm. Son Türkiye
Kupası’nı biz almıştık. Bu sene aldık işte! Bu Kupa’dan dolayı tüm futbolcuları
ve teknik ekibi kutluyorum. Bize çok büyük bir sevinç yaşattılar. - Futbolu Sarıyer Kulübü’nde bıraktıktan sonra ne gibi
görevler yaptınız? 1997’de futbolu bırakınca İngiltere’ye gönderildim. Bir sene kaldım, geldim altyapıda çalıştım. Lisanımı ilerlettim. Sonra milli takımda teknik direktör yardımcılığı yaptım. Sonra da Anadolu kulüplerinde çalıştım. Çaykur, Ağrıspor, Şekerspor, Rizespor, Çanakkale, Ordu takımlarında daha sonra da ümit milli takım teknik direktörlüğü yaptım. O dönem iyi oyuncular yetişti; Emre, Arda gibi. Çorbada tuzu olan biri olarak gurur duyuyorum. Bu arkadaşları böyle üst seviyede görmek çok güzel onur verici. Ayrıca kalecimiz Volkan Babacan, Mehmet, Serdar, Mevlüt de patlama yaptılar. - TFF’de görev yapıyorsunuz. Ve Fenerbahçeliliğinizle her
zaman övündünüz, her zaman destek verdiniz. FB TV’de yaptığınız programla da
genç kuşak sizi daha yakından tanıma imkânı buldu… Kendimi Fenerbahçe’ye ait hissediyorum, Kadıköylüyüm, takımın kaptanı, milli takımın kaptanı olarak bugünlere kadar gelmekten gurur duyuyorum. Bu benim için bir gurur. TFF’de gelişmekte olan milli takım birimini yönetiyorum. Sizin de söylediğiniz gibi Fenerbahçe’de görev yapıyorum, zaten her zaman içindeyim, kulüpten çıkıp başka semtlerde dolaşan bir insan olmadım hiçbir zaman. Aktif olarak futbolun içindeydim. - Futbolculuk günlerinize dönersek bize neler
anlatacaksınız? Biz takım oyuncuları olarak hepimiz birbirimizle çok
samimiydik. O zaman teknoloji bu kadar ilerlememişti. Herkes bilgisayarını alıp
odaya çıkmazdı, hep birlikte sohbet ederdik. Bu da insanın takım ruhunu çok
geliştiriyor. Teknik adamken de gece çocuklar rahat konsantre olsun diye diz
üstü bilgisayarlarını toplatırdım. Oynadığım yıllarda da bizim takımda Yavuz,
Adil, Osman, Alpaslan, Selahattin vardı. Benden 8-10 yaş büyüklerdi. Oynamak
kolay değildi. Çok tecrübeli futbolculardı. Altyapıdan çıkanları çok takdir
ederim. Çok takılırdık birbirimize… Rıdvan’la da karşılıklı çok oynadık.
Arkadaşlar hep beraberdik, bakidir hala da sürüyor. - Peki ya derbi
psikolojisi nedir size göre? Derbi maçlarda takımın üstünde çok baskı oluyor. Futbolcuyu
zaten çevreniz hazırlıyor, fizik
kalitenizi diri tuttuğunuz zaman her şey farklı oluyor, hakemin düdüğüyle
futbolcu için her şey son buluyor. Bambaşka dünyadasınız, aldığınız
direktifleri ve kimlik kalitenizi ortaya koyarak mücadele ediyorsunuz. - Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız? En unutamadığım soyunma odasının ortasında bir odun sobası vardı. İdman bitince kirlenen formalarımızı elde yıkardık sonra da sobada kuruturduk. Takunyalar ise tam bir felaketti. Kaçımız banyodan sonra o takunyalarla yürürken sabuna basıp kolumuzu bacağımızı kırdık. Günümüz futbolcuları kıyaslamak mümkün değil. Bizler de tabii ki bu dönemde oynamak isterdik. - Fenerbahçe Spor Kulübü gerçekten de çağ atladı ve diğer
spor kulüplerine örnek oldu. Siz neler söyleyeceksiniz? Bizim dönemde emekleme çağını yaşadık ama bugünün şartlarına geldiğimizde kurallar değişti, zaten teknoloji aldı başını götürdü, futbolda bir takım kurallarda çok büyük değişiklikler oldu. Aynı zamanda disiplin müsabaka talimatlarında da anormal değişiklikler oldu. Bizim zamanımızda futbol çok ağır oynanıyordu. Kuralların getirdiği ağırlıklar vardı. Taçtan kaleciye atardınız, elle tutardı, siz topu geri pas oynardınız, elle tutardı. Oyunun büyük bir bölümü kaleciyle geri pas şeklinde geçebilirdi. Ben defans oyuncusuydum, rakibine arkadan müdahale etmek gibi bir takım faullere daha müsamahakâr bakılırdı. Ama şimdi öyle değil, tamamen değişti. Şimdi gole yönelik futbol oldu, forvet ve defans oyuncularını koruyan bir şekil ortaya çıktı. Defans oyuncularının alanları daha da kısıtlandı, böyle olunca gole prim verilen bir futbol talimat sistemi ortaya çıktı. Kafa yoruyorlar ki futbol daha seyredilir keyifli bir hale dönüşsün. Malzemeler, koşullar, ayakkabılar her şey değişti, makyajlandı, kalıcı eserler oluştu. Fiziki şartlarıyla kulüp nerden nereye geldi? ben Fenerbahçe Spor Kulübü’ne bir tuğla koyan insanı sırtımda taşırım ki Sayın Aziz Yıldırım bunun çok net açık bir örneği. Kulüp kurumsal bir kimliğe büründü. Her köşesinde kurumsal çalışmaların olduğu tesisler, futbolun altyapısı çok kaliteli. Altyapının başında zaten Şenol Çorlu var, zamanında oyuncu olan bu arkadaşlar şimdi eğitime soyundular. Bu da takdir edilecek bir durum, çok önemli. Önce oynuyorsunuz, oynadıktan sonra masanın karşı tarafına geçiyorsunuz. Koca bir şehri koca bir nüfusu belki de siz temsil ediyorsunuz. Anadolu’da görev yaptığınızda bu çok daha ortaya çıkmanızı sağlıyor. Futbol çok güzel bir olay sevmezseniz yapamazsınız çok meşakkatleri çekecek bir dirence sahip olmanız lazım, ben altyapıdayken pazar fileleriyle antrenmana giderdik. Eve dönüş yolunda aynen filelerde çamurlu eşofmanlarla gelirdik, annelerimiz yıkardı. Tabii çamurlardan şikâyet ederek. Kulüpte banyo sonrası giydiğimiz o takunyalarla ben de iki bileğimden sakat kalmıştım. O zamanlar yurt dışında İngiltere’ye gider onların şartlarını, ortamlarını görürdük, imrenirdik bal dök yala… Şimdi biz onlardan bazılarını geçtik. Avrupa standartlarını yakaladık. Milli takımda da çalışmalar Antalya’da çok güzel tesislerde yapılıyor. UEFA’dan Genç milli takım Avrupa Gençler Şampiyonası için özel teşekkür mektubu gelmişti. Şimdi saha içi daha başarılı neticelere gelmek lazım yavaş yavaş… - Taraftarlar hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Her kulübün has taraftarı var kendine göre özel. Açıkçası ben Fenerbahçe taraftarını çok farklı bir yere koyuyorum. Bir kere kendi semtiyle, Bağdat Caddesi ile bu kadar özdeşleşen başka bir seyirci olamaz, o caddeden stada geliş, hepsinde sarı lacivert Fenerium’lardan alınmış kıyafetler, objeler olması, bütün aile birlikte yaşıyorlar heyecanı ve maça gelişle sonlandırıyorlar. Bu sene yaşanan kâbusun üstesinden geldiler. Hangi kesim olursa olsun, futbolcu nasıl sahada maçını oynuyorsa seyirci de maçını oynamaya gidiyor tribüne. Ben böyle değerlendiriyorum. Fenerbahçe seyircisi maçını iyi oynayan seyircilerden… Fenerbahçe seyircisi sadece takımına değil; camiasına, yöneticisine, başkanına sahip çıktı. Hiç yalnız bırakmadı. Ekonomik olarak destek yaptı, herkes iç içe girdi müthiş bir sinerji oluştu ve Türkiye’ye yayıldı. - İki evladınız var. Onların futbola veya sporun başka bir
branşına ilgileri oldu mu? 1987 doğumlu bir oğlum var. Fenerbahçe’de altyapıda oynadı. Paf takımına gelene kadar müthiş bir performans sergiledi. Yalnız üniversite okumak isteyince kaliteli bir eğitim ile futbol bir arada yürümüyor. Eskiden de zordu, devam mecburiyeti istiyorlar. Ben de yaşadım bu sıkıntıyı. Kızımın ise kayak sporuna ilgisi var. - Son olarak Dergimiz hakkındaki düşüncelerinizi paylaşır
mısınız? Fenerbahçe her şeyiyle organize olmuş bir kulüp. Böyle bir kulübün tabii ki dergisi de mükemmel olacak. Çok kaliteli bir dergi, Kulübümüze yakışıyor.
|