|
Levent Üzümcü: “Aşkımız Renklere Sarı ve Laciverde
Bu ayki röportajımızı Fenerbahçe’yi yüreğinde
taşıyan, Fenerbahçe ailemize Ada ve Batu adındaki iki oğlunu da katan Sayın
Levent Üzümcü ile gerçekleştirdik. Onu her ne kadar televizyon ve sinemada
izlesek de tiyatro sahnesindeki performansı ve başarısını göz ardı edemeyiz.
Sahip olduğu ses tonuysa sanırım Allah’ın kendisine verdiği bir ödül olsa
gerek. Tiyatroya bu kadar sahip çıkması da takdir ettiğimiz en önemli
özelliği... 80’li yıllarda 4-1’den geri geldiğimiz bir Galatasaray- Fenerbahçe maçı vardı, arabadan dinlerdik o zamanlar. O gün ne kadar heyecanla dinlediğimi hatırlıyorum. Küçüğüz daha… Mahallede oynuyoruz. Akşam eve geldim; televizyon, maçın tekrarını veriyordu. Skoru 4-4 biten bir maçtı. Ama bu tekrar olan o maça kendimi o kadar kaptırmışım ki beşinci gol olur mu diye heyecanla bekliyordum.
Benim tuttuğum takımı bilmeden birine “Hangi takımı tutuyorsun?” diye sorduğumda “Anti Fenerliyim” diyor. Bu da galiba Fenerbahçe’nin diğer takımlara karşı kurduğu üstünlük durumundan kaynaklanıyor. Tabii Fenerbahçe taraftarının tek tip olmaması da büyük bir faktör. Her gruptan insan var, çok taraftarı var Fenerbahçe’nin. Çok büyük bir kulüp Fenerbahçe. Aşkımız renklere, sarı ve laciverde…
Alex’siz bir takım düşünemiyorum. Takımın bel kemiği. Alex’i çok beğeniyorum. Onun artık hep bizimle kalacağını düşünüyorum. Türkiye’yi sevmese elli kere gitmişti. Onun Lefter ziyaretini unutamıyorum. Bence Alex de onun gibi bir kulüp efsanesi olmak istiyor. Bunu da sonuna kadar hak ediyor.
Tüm branşlarda şampiyon olabilmek bu dünyada çok nadir olan bir şey... Fenerbahçe Spor Kulübü futboldan ibaret değil. Bunu anlayıp bunu hayata geçirmiş olmak önemli. Her alanda başarılıyız diyebilmek, tüm tesisleriyle övünebilmek çok güzel.
- Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz, Fenerbahçeli doğulur.”
deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Levent Bey? “Yüzmeye ne zaman başladın?” sorusunun cevabını çoğumuz hatırlamayız. Fenerbahçelilik de benim için öyle ne zaman Fenerbahçeli olduğumu bilmiyorum. Kendimi bildim bileli… Annem, dedem, dayım tarafı Beşiktaşlı. Kocaman bir aileyiz. Beşiktaşlı da çok, Fenerbahçeli de. Fakat babam Fenerbahçeli. Armut dibine düşüyor galiba.
- Uzun bir dönem
İzmir’de de bulundunuz, İzmir takımları da köklü takımlar, bu takımlara da
sempatiniz var mı veya sizi etkileyen bir takım oldu mu? Babam Ayvalıklı, annem Çeşme Ilıcalı. Karşıyaka takımını
beğenirdim fakat maalesef İzmir’in futbol takımları tarihlerindeki başarılarına
rağmen artık birçok nedenden dolayı başarılı olamıyor. - Hepimizin bildiği gibi Fenerbahçe- Galatasaray maçları hep
heyecan doludur. Hiç futbolla ilgisi olmayan kişiler bile o gün bu maçın
yapılacağını bilir, sizi en çok heyecanlandıran bir derbi maçı anımsıyor
musunuz? 80’li yıllarda 4-1’den geri geldiğimiz bir Galatasaray- Fenerbahçe maçı vardı, arabadan dinlerdik o zamanlar. O gün ne kadar heyecanla dinlediğimi hatırlıyorum. Küçüğüz daha… Mahallede oynuyoruz. Akşam eve geldim; televizyon, maçın tekrarını veriyordu. Skoru 4-4 biten bir maçtı. Ama bu tekrar olan o maça kendimi o kadar kaptırmışım ki beşinci gol olur mu diye heyecanla bekliyordum.
- Son dönem yaşadıklarımızla taraftarlık titrinde olumsuz
gelişmeler yaşanıyor. Bunlar da hepimiz için üzüntülü olaylar doğuruyor... Bizim yetiştiğimiz dönemlerde böyle bir ayrışma yoktu, rakip takım taraftarına bu derece bölmelere varacak kadar çılgınlık fanatiklik de yoktu, nasıl bu hale geldik anlamıyorum. 1980 yılındaki darbeyle birlikte Türkiye’de birçok şey ayrıştı, çözüldü. Bir gerçek var ki; ne kadar azmetseler de Galatasaray Fenerbahçe’yi yenemiyor. Ama holiganizme kaçan taraftarlık olgusu, düşmana dönüşme çok yanlış. Bir de son zamanlarda yaşadığım bir olayı anlatayım: Benim tuttuğum takımı bilmeden birine “Hangi takımı tutuyorsun?” diye sorduğumda “Anti Fenerliyim” diyor. Bu da galiba Fenerbahçe’nin diğer takımlara karşı kurduğu üstünlük durumundan kaynaklanıyor. Tabii Fenerbahçe taraftarının tek tip olmaması da büyük bir faktör. Her gruptan insan var, çok taraftarı var Fenerbahçe’nin. Çok büyük bir kulüp Fenerbahçe. Aşkımız renklere, sarı ve laciverde…
- Bir yandan sinema, tiyatro, televizyon dizileri... Sizi
stadımızda hiç göremiyoruz. Evet, üzülerek söylüyorum gerçekten yoğun bir çalışma tempom var. İki oğlum var. Ada ve Batu. Gelmesek de maçları mutlaka onlarla beraber televizyondan izliyorum. Artık kadınların ve çocukların daha çok stada geldiğini görüyorum. 2001-2002 yıllarında geliyordum. Şimdi maçlar stadımızda çok daha güzel geçiyor. Çok renkli bir stat. Umarım tekrar gelmeye başlayacağım.
- Uğurlarınız var mı? Olmaması için elimden geleni yapıyorum, delirebilir insan gerçekten kafayı üşütebilirsiniz. İşte formamı giyerim bir maç giyerim, diğer maç giymem. İki maç giyerim, üç maç giymem hiç onu takmam kafaya çünkü öyle şeyler insanın ömründen yiyor. Her maçı kendi içinde bir maç olarak algılarım. Öncesinin ve sonrasının olmadığını düşünürüm. Mesela düşünsenize Galatasaraylı biri mesela kafasına takıyor 12 yıldır yenemiyoruz 12 yıldır şöyle oluyor böyle oluyor diye konuşuyor ve hala Galatasaray Fenerbahçe’yi bu statta yenemedi. Beraberlikte bile seviniyorlar, Fenerbahçelilerse beraberlikte mağlup olmuş gibi üzülüyorlar. Ne kadar ilginç değil mi? Koskoca iki takım maç yapıyorlar, bunun sonucunda her şey olabilir ama insanlar geçmişle olan bağlantıyı kurup devam ettiriyorlar.
- Spora merakınız oldu mu, diğer branşlar hakkında neler
söyleyeceksiniz? Halen düzenli olarak spor yaparım, lisede basketbol oynadım.
Spor benim için olumlu bir şey, sizi bütün gün mutlu ediyor. İzmir’de futbol
oynamaya çalıştım fakat futbola karşı bir yeteneğim olmadı. Hentbol, basketbol ve
voleybol seviyorum. Durağan sporları sevmem. Örneğin; Amerikan futbol,
beyzbol... Keşke herkes spor yapabilse büyük oğlum Ada koşmayı ve yüzmeyi çok
seviyor. Batu daha ufak onun seçimini bilemiyoruz. -Son yıllarda futbolda artık istatistikler konuşuyor. Kimin
ne kadar fazla koştuğu hesaplanıyor. “Bu çok koşuyor, iyi futbolcu” gibi
yorumlar getiriliyor. Taraftar olarak sizin bakışınız nedir? 90 metrelik bir sahayı 11 oyuncu bölüşüyor, kim kaç metre koşuyor hesaplanıyor. Çok koşan iyi oynayacak diye bir şey yok. Alex için “Az koşuyor” deniyor fakat Alex’siz bir takım düşünemiyorum. Takımın bel kemiği. Alex’i çok beğeniyorum. Onun artık hep bizimle kalacağını düşünüyorum. Türkiye’yi sevmese elli kere gitmişti. Onun Lefter ziyaretini unutamıyorum. Bence Alex de onun gibi bir kulüp efsanesi olmak istiyor. Bunu da sonuna kadar hak ediyor.
- Futbolcu olsaydınız, hangi mevkide oynamak isterdiniz? Defans, orta saha oyuncusu olmak isterdim. Pas vermeyi
seviyorum, akıllı pası milimetrik pası... Tabii her bir oyuncunun görevlerinin
aynı derecede önemli olduğuna inanıyorum. - Fenerbahçe Spor Kulübü’nü nasıl değerlendiriyorsunuz? Yaşadığımız zor günlere rağmen şubelerimizdeki başarılarımız
ortada. Fanatik değilim fakat Fenerbahçe Spor Kulübü’nü tarihiyle, duruşuyla
hep önemli bir noktada görürüm. Diğer takımlar da çok önemli, takımlar özlerini
unutmadıkça çok çok iyi yerlere gelebilirler. Tüm branşlarda yaşadığımız
şampiyonluklar gurur verici. Bizden kaynaklanmayan tek sorunumuz sanırım
stadımız çevresindeki trafik. Ona da nasıl bir çözüm getirilebilir bilemiyorum. - Taraftarlarımıza
mesajınızı alabilir miyiz? Bir taraftara verilecek en güzel şey; onu başka takım taraftarlarına düşman etmeden verilen taraftarlık misyonudur. Kulüpler kendi üzerlerine ne düşüyorsa bunu yapmalılar. Gerek futboldaki 90 dakika, basketboldaki 40 dakika, voleyboldaki 3 veya beş setlik bir zamanı kendinize deşarj yeri olarak görüyorsanız, lütfen maçlara gelmeyin. Bu bahsettiğim bütün spor dalları ki bizim kulübümüz hepsinde çok çok başarılı ve tüm branşlarda şampiyon olabilmek bu dünyada çok nadir olan bir şey... Fenerbahçe Spor Kulübü futboldan ibaret değil. Bunu anlayıp bunu hayata geçirmiş olmak önemli, her alanda başarılıyız diyebilmek tüm tesisleriyle övünebilmek çok güzel.
- Türkiye sizi uzun yıllar süren “Avrupa Yakası” adlı başarılı dizi ile daha çok tanıdı. Şu an
İstanbul Büyükşehir Belediye Tiyatrosu’nda “Maskeliler” adlı oyundaki rolünüz
çok başarılı bir şekilde devam etmekte… Tiyatro çalışmalarınızdan mutlu
musunuz, bunun dışında yeni projeler var mı? Eylül ayında yeni bir dizimiz var. Seslendirmeler var. Şehir
Tiyatrosu çok güzel fakat teknoloji nasıl çağımıza artılar getiriyorsa bir
yandan da eksiler gelebiliyor. Şimdi yeni bir sıkıntı oluşmaya başladı. Şehir
Tiyatroları’nın biletleri pahalı değil. İnsanlar internetten bileti alıyor. Bunun
için de 7-8 lira gibi bir para ödüyor. Fakat o gün sıradan bir nedenden de
gelmeyebiliyorlar. Kağıt üzerinde 500 kişinin bilet aldığını görüyorsunuz fakat
bir bakıyorsun salon 350 kişi. Bu da tiyatro salonunun havasını etkiliyor. Daha
büyük bir sıkıntı ise cep telefonları. Orta yaş üstü insanlar telefonda
genellikle “yes” ve “no” tuşlarını biliyorlar. Sesi kapatmayı bilmediklerinden,
hem kendileri hem de konsantre açısından bize sorun yaşatıyorlar. Kendi
telefonunu çaresizlikten kırmaya çalışan bile gördüm. Daha da fenası var.
Gençler mesaj atıyorlar ve telefonuna bakan yüzü telefondaki ışığın yüzüne
yansımasıyla sahneden korku filmi gibi görünüyor. Tabii kendisi bunun farkında
olamıyor. Bazen kendi kendime söyleniyorum “Sen bu telefon daha önce yokken ne
yapıyordun?”. Hatta mesaj atarken sahnede komik bir şey söylenmişse gülüyor.
Böylelikle mesaj atarken aynı zamanda bizi dinlediğini de gösterdiğini
zannediyor. Hangi tiyatroda duydunuz. Telefonla ilgili uyarı yapmak zorunda kalıyoruz.
Bu da çok acıklı bir durum. Bu tip sorunları her röportajımda özellikle dile
getiriyorum. Konumuza dönersek; iki sinema filmi çalışması var. İsimlerini
veremiyorum, seyirciyi keyiflendirecek güzel filmler. - İki tane evladınız var. Ailece ortak paylaşımlarınız neler
oluyor? Oğullarımızın keyif ve zevklerine uygun mantık çerçevesinde
istedikleri şeyleri yapıyorum. Eşim psikolog ve aile terapisti. Ofisi
Suadiye’de, evimize de yakın. Bazen hep birlikte dolaşıp, geliyoruz. Büyük
oğlum Ada kaykay seviyor, gitar seviyor. Onları sağlam tutmaya çalışıyorum, her
istediklerini vermiyorum. Batu daha statik, onlara layık olmaya çalışıyoruz. - Dergimiz hakkındaki düşünceleriniz? Bir futbol kulübü mü,
bir spor kulübü mü? Bu fark çok bariz belli oluyor. Bu geniş yelpazemize
dergimizde yer veriyoruz. Bu çok önemli, bu bizim olaya nasıl baktığımızın en
büyük göstergesi. Bu kulüp bir tarihtir ve tarihiyle övünür. Dergimize her
baktığımda buram buram tarihini görüyorum. Eskileriyle yenileriyle, elele
vermiş taraftarıyla hepimiz yer alıyoruz. Spor sadece o gün o dakikadır önemli
olanı budur ama bazen o gün o dakikada aldığınız başarı o kadar önemlidir ki
işte o tarihe kalır. Fakat bazen başarısızlık hatırda kalır. “Dünyanın en hızlı atleti en hızlı çıkışı
yaptı, kazanamadı” deriz Kimin kazandığını hatırlamayız. Kimin elendiğini
hatırlarız. Dediğim gibi, spor sadece başarıdan ibaret değil,
başarısızlıktır da... Aynı zamanda başarımızla, başarısızlıklarımızla da
geçmişimizle, geleceğimizle,bugünümüzle ne kadar önemli bir kulüp olduğumuzu 75
milyonluk bir ülkede bugüne kadar ne gibi başarılarla geldiğimizi anlatıyoruz,
ifade ediyoruz ve paylaşıyoruz. İyi ki bu dergi var... Levent Üzümcü, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı Tiyatro Oyunculuğu, Los Angeles Film Okulu Oyuncu Yönetmenliği
eğitimi almıştır. 1996 yılından beri İstanbul Şehir Tiyatroları oyuncusudur.
Atv’de yayınlanmış olan Avrupa Yakası adlı dizide Cem karakterini
canlandırmıştır. Oynadığı tiyatro oyunları: Tehlikeli İlişkiler: Choderlos De Laclos / Alevli Günler:
Irmak Bahçeci / Gagarin Sokağı: Gregory Burke / Maskeliler: Ilan Hatsor / Tozlu
Çizmeler: İsmet Küntay / Can Tarlası: Kemal Kocatürk / Barut Fıçısı: Dejan
Dukovski / Gündüze Gebedir Gece: Danton’un Ölümü: Georg Büchner / Candan Can
Koparmak: Orhan Asena / Macbeth: Shakespeare / Bir Adam Yaratmak: Necip Fazıl
Kısakürek / Küçük Nasrettin (Çocuk Oyunu) / Kuyruklu Yıldız Altında: Hüseyin
Rahmi Gülpınar - Güner Sümer / Metro Canavarı / Defne Dalı / Hayvan Çifliği:
George Orwell / Mumammer Muammer / Çil Horoz / Vişne Bahçesi: Anton Çehov / Oz
Büyücüsü Filmografi Beyza’nın Kadınları 2005/ Umut 2008/ Abimm 2009 Oynadığı Diziler: Anneleri ile Kızları 2011/ Şen Yuva 2010 / Avrupa Yakası
(2004 - 2009) / Serseri Aşıklar (dizi) 2003/ Bayanlar Baylar 2002 / Biz Size
Aşık Olduk 2002 / Evdeki Yabancı 2000 / Küçük İbo 1998 / Bir Umut 1997 Oynadığı Bazı Televizyon Filmleri: Kabuslar Evi: Kaçan Fırsatlar Limited |