|
Serhat Kaner: “Mirastır bu sevda bana dayımdan, babamdan… Bu gururum ondan” Serhat Kaner, Türkiye’deki en iyi Elvis
yorumcularından biri… Basın tarafından “Türkiye’nin Elvis’i” olarak anılıyor.
Yurtdışında da aynı şekilde müzikal diksiyonu nedeniyle alkış topluyor. Serhat
Kaner’in bizler açısından daha da önemli bir diğer kimliği ise; babasının değerli
futbolcumuz Ömer Kaner, dayısının ise efsane futbolcumuz “Mehmetçik” lakaplı
Basri Dirimlili olması... Serhat Kaner, Türk futbol tarihine önemli bir hizmet sunarak
dayısının hayatını konu alan bir kitap hazırlığı içerisinde ve ilk bilgileri
bizlerle paylaşıyor.
Basri Dayımın anısını yaşatmak, onu gelecek nesillere aktarmak, tanıtmak ve o dönemlerin futbol aşkı, forma aşkı ve arkadaşlıklarını gözler önüne sermek amacıyla bu kitaba yoğunlaştım. Basri Dayımı yaşatmak çok önemliydi benim için. Ben yaşıyordum ama ben bile araştırdıkça Basri Dayımı daha çok tanıdığıma ve daha çok hayran olduğuma kanaat getirdim. Daha önce bu denli tanıyamamıştım dayımı, bir kez daha büyük bir onur duyarak kitabımı tamamlamak üzereyim. Opera ve Şan bölümüne birincilikle girerek Sayın Suat Arıkan’ın öğrencisi olarak okudum. Ses tonu tenoruyum. Müzik tarzı olarak oldies, opera aryaları, napoliten, jazz, country, rock’n roll, soft rock, blues ve müzikalleri benimsedim. Misyonum; büyük sanatçıların sanatını ve yorumunu günümüzde de yaşatmak ve kendi stilimde yorumlamak. Hayatımın bu ilk kitap deneyimini Sevgili Basri Dayım adına yazdığım için ne kadar onur ve gururduysam azdır. Dayım yaşarken, İslam Çupi’den bu kitabın oluşmasını rica etmişti ancak ikisinin de ömrü yetmedi. Rahmetlinin bu büyük isteğini bir nebze de yerine getirmişsem ne mutlu bana… -Biraz kendinizden bahseder misiniz? 1974, Eskişehir doğumluyum. O dönemde Babam Ömer Kaner
Eskişehirspor’da oynuyordu ve gol kralı olmuştu. Ben de Fenerbahçe altyapısında
futbol oynadım daha sonra Denizlispor, Aydınspor, ASV Dachau (Almanya 3. Lig)
gibi takımlarda futbol oynadıktan sonra futbolu erken bıraktım. Küçüklüğümden
beri şarkı söyleyerek, müzik dinleyerek geçen zamanlarım bir yandan
orkestralarda şarkı söylememe vesile olmuştu. İstanbul Üniversitesi yarı
zamanlı Opera ve Şan bölümüne birincilikle girerek Sayın Suat Arıkan’ın
öğrencisi olarak okudum. Ses tonu tenoruyum. Müzik tarzı olarak oldies, opera
aryaları, napoliten, jazz, country, rock’n roll, soft rock, blues ve
müzikalleri benimsedim. Yakın akrabam Oğuz Aral, Özer ve Gülen Sezer’den almış
olduğum tiyatro, müzikal ve drama dersleri sayesinde sahne performansımı
geliştirdim. Misyonum; büyük sanatçıların sanatını ve yorumunu günümüzde de
yaşatmak ve kendi stilimde yorumlamak. Bu sanatçılar arasında Elvis Presley, Frank
Sinatra, Dean Martin, Mario Lanza, Freddy Mercury, Tom Jones, Beatles, Everly
Brothers, John Lennon, John Denver, B.B.King, Hank Williams, Ray Charles, Nat
King Cole, Louis Armstrong, Johnny Cash gibi birçok sanatçı bulunmaktadır. 3000’i
aşan şarkı repertuarım var. Sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da performans
sergilemek istedim böylece Almanya, Belçika ve Azerbaycan’da birçok yerde
çeşitli gruplar eşliğinde veya bireysel olarak şarkılar söyledim. - Müzikal kariyerinizin yanı sıra oyunculuk kariyeriniz de
var. Evet, Kurtlar Vadisi, Deli Yürek, Kurşun Asker gibi
dizilerde uzun zaman rol almış ve bunun yanı sıra çeşitli reklam filmlerinde de
oynamıştım, ayrıca Kiğılı, Jön Giyim, Bisse ve Cenap Optik gibi önemli
markalarının katalog ve podyum mankenliklerini de yaptım. -Basri Dirimlili’nin anılarını içeren bu kitabı yazmaya
nasıl karar verdiniz? Dayım benim canım. Basri Dayımın anısını yaşatmak, onu gelecek nesillere aktarmak, tanıtmak ve o dönemlerin futbol aşkı, forma aşkı ve arkadaşlıklarını gözler önüne sermek amacıyla bu kitaba yoğunlaştım. Basri Dayımı yaşatmak çok önemliydi benim için. Ben yaşıyordum ama ben bile araştırdıkça Basri Dayımı daha çok tanıdığıma ve daha çok hayran olduğuma kanaat getirdim. Daha önce bu denli tanıyamamıştım dayımı bir kez daha büyük bir onur duyarak kitabımı tamamlamak üzereyim. Hatta bitti bile denilebilir. Bu arada şunu da belirtmek isterim ki rahmetli efsane spor yazarımız İslam Çupi ile Basri Dayım birlikte Basri Dirimlili’nin hikâyesini yazacaklardı. Hatta Basri Dayım İslam Ağabeyime bunu paylaşmış ve kendi kitabını İslam Ağabeyimin yazmasını istemişti. Ama ikisinin de ömürleri yetmedi. Nur ve rahmet içinde yatsınlar. Ben bu görevi elimden geldiği kadar ve daha fazlasıyla araştırdım, günümü gün ettim, dayımın hayatını kendim de yaşayarak kitap haline getirdim ve şimdi siz değerli Fenerbahçelilere ve tüm camiaların futbolseverlerine sunmaya karar verdim. Hayatımın bu ilk kitap deneyimini sevgili Basri Dayım adına yazdığım için ne kadar onur ve gurur duysam azdır. Rahmetlinin bu büyük isteğini bir nebze de yerine getirmişsem ne mutlu bana. Fenerbahçelilik bir miras. Bu sevda miras dayımdan, babamdan bana… Gururum ondan… -Bize kitapta yer alan Basri Dirimlili ile ilgili birkaç
anıyı paylaşabilir misiniz? Bir anı rahmetli İslam Çupi ve Eski TFF başkanımız Rahmetli Orhan Şeref Apak arasındaki sohbete dayanıyor. En sonda da dünyaca ünlü İspanyol Marca Gazetesi’nin milli takımımızın 1954 Dünya Kupası’na gidebilmek için 1953 yılında elemelerde üç kez karşılaştığımız Dünya’nın en güçlü üç takımından biri İspanyolları saf dışı ettiğimiz ve Basri’nin Milli forma ile efsaneleştiği maçların başında gelen olayı ve bu olayın dev gazete sütunlarına geçmesidir. 1953’te “Rahmetli Orhan Şeref Apak futbol federasyonu başkanı iken, ne zaman Milli maç kadrosuna dikkat etse bana hep aynı şeyleri tekrarlar ve İslam Çupi’ye; “ İslam, birini değil ama bu milli maç için 10 adamı seçmek
çok zor evladım çok zor…” Rahmetli Apak seçeceği 10 adam için çok titizlenir,
ince eleyip sık dokur, ama tek kişiye titizlenmezdi o da Basri’ye… Basri,
Başkan Apak’ın gönlünde her zaman banko idi, değişmezdi; Çünkü… Der ve devam
eder: “ Basri’nin futbol yaşamı istikrarsızlıklarla dolu ve çok
inilip çıkılan merdivenler gibi olmadı hiçbir zaman, gerek Fenerbahçe gerekse
Milli Takım formalarının hep aydınlık yıldızlarından biri olarak kalmıştır.
Türk Milli Takımı 1954 Dünya Kupası finallerine gidebilmek için, Avrupa’nın
devlerinden İspanya ile 3 kere oynamak zorunda kalmıştı. İşte o maçlarda
İspanya’nın Dünya çapındaki sağ açığı, Basora ile Basri’nin mücadelesi bir
futbol masalı olarak, ünlü Marca Gazetesi’nin sütunlarında şu şekilde yer
almıştı: “ General Basora ve Ordusu, Roma’da Türk Ordusuna yenilip,
esir düştü. Genç Osmanlı Paşası Basri şimdi ordusuyla birlikte İsviçre’yi
istila etme planları yapıp duruyor. İspanyollar kaldı, Türkler yürüyor …” diye
yazıldı tarihe…
-Devam edin lütfen… Mehmetçik adının konulduğu ilk maç 15.05.1955 tarihinde
Galatasaray’la oynanan ve Fenerbahçe’nin 3– 2 kaybettiği Atatürk Kupası
maçıydı. Bu maçta Basri bir ara kafasına çok ağır bir tekme darbesi alıyor. Bir
hava topu esnasında gerçekleşiyor bu olay. Sonra kaşının üzerinden oluk gibi
kanlar akmaya başlıyor. Bir ara kenara gelip ayaküstü basit bir sargı
yapılıyor. Basri beklemeden hemen maça yeniden dâhil oluyor. Kenardan ısrarla “Oynayamazsın
yaran çok büyük, hemen gel tehlikeli bir durum” diye söylenenlere aldırmadan
maça devam ediyor. Ve onlara dönerek “Ne
olursa olsun maçı tamamlamalıyım, takımımın bana ihtiyacı var, arkadaşlarımı
yalnız bırakamam.”diyor ve maça dönüyor. Maç esnasında yarası iyice büyüyor ve
bunu gören arkadaşları daha büyük bir olaya sebebiyet vermemek için Basri’nin
tüm pas istemelerini geri çeviriyorlar ve pas atmıyorlar. Bunu gören Basri tüm
mücadelesine hırslanarak devam ederken bir korner oluyor ve Nedim Günar
tarafından çok güzel bir orta yapılıyor. Penaltı noktasına doğru gelen topu
gören Basri gözü kara bir biçimde koşuyor ve onca defansın arasından başının
patlamış kaşı tarafı ile uçarak kafa vuruşu yapıyor ve top ağlara gidiyor.
Mükemmel bir gol ve muhteşem bir Basri’nin hırs klasiği. Takımının ikinci
golünü atmıştı. İşte o kafa golünden sonra yere yığılan Basri kısa bir süre
baygınlık geçiriyor ve o andan itibaren de o zaman ki basın, taraftar ve bizler
Basri’ye unutulmaz Efsane isminin önüne MEHMETÇİK ismini gurur duyarak
yakıştırdık. Bu maçtan sonra da Galatasaray’ın galibiyetinden çok Basri’nin
kahramanlığı gazetelere baş sayfa olmuştu. Daha sonrada nice maçlarda Basri
yine sert sakatlıklara maruz kalmıştı. Ama yüreğiyle büyük başarılar elde
ederek efsaneleşti. Birçok kez kafası patladı, çenesi kırıldı, kaburgaları
hasar aldı, ayağı birçok kez sargılarla çıktı ona rağmen efsane oldu. -En iyi arkadaşının oyuncumuz rahmetli Melih Ilgaz olduğunu
biliyoruz… Evet, çok iyi arkadaştılar Melih Ağabeyle, Melih Ağabey aynı
zamanda diş hekimiydi. Şimdi bununla ilgili de bir anısı aklıma geldi.
Eskişehir Demirspor – Fenerbahçe maçında Basri Dirimlili, eski futbolcumuz aynı
zamanda da diş doktoru olan Melih Ilgaz’ın yaptığı yeni diş protezini maç
esnasında sahaya düşürüyor. Ve başlıyor aramaya… Bu arada Müzdat Yetkiner ise
Basri’ye “Basri Basri hadi oyna çabuk” diye bağırmaya başlıyor. Basri ise
“Müzdat Ağabey ben o dişe 50 lira verdim, bulmam lazım” diyor ve aramaya devam
ediyor. Müzdat ise Basri’ye “Basri çabuk
oyna, bir gol at, kulübe söyleyeceğim sana 150 lira diş parası verecek” diyor.
Basri dişleri aramayı bırakıp maçta bir gol atıyor tabii Müzdat da sözünü tutup
kulüpten 150 lirayı alıp Basri’ye veriyor… -Son bir anı daha anlatabilir misiniz, geri kalanları zevkle
kitabınızda okuyacağımıza eminim… Annem şöyle anlatıyordu “Beni ara sıra çok sevdiği
Galatasaraylı dostlarının olduğu Galatasaray Adasına götürürdü. Rahmetli Metin
Oktay ve Baba Gündüz Kılıç, sonra Turgay Şeren Ağabeyimiz ve tabii doğal olarak
yanlarındaki güzel bayan arkadaşları birlikte eğlenirlerdi. Ama beni
oyalamaları da gerekiyordu en sonunda bunun yolunu buldular ve devamlı suya
şişe atıp, benden çıkarmamı istediler. Maksat beni yormak ve kenara çekilip
uyumamı sağlamaktı. Ben de her atılan şişeyi çıkarmak için dala çıka yorgun
düşmüştüm. En sonunda inadıma yenilip, yorgun bir şekilde tramplene çıktım ve
yüzükoyun yatarak saklandım. Her oyun oynamak istediklerinde ben de onlardan
saklanmanın yolunu bulurdum. Adeta eğlenceleri olmuştum çünkü. Beni çok
severlerdi. İşte Benim Basri Ağabeyim çok özeldi her zaman da özel kalacak… -Basri Dirimlili desem aklınıza gelen ilk özellikler ne
olurdu? Karakterli, asil duruşu, Fenerbahçe aşkı ve insanlara olan
saygısı ve sevgisi… -Futbol oyuncusu çok olan bir aileden geliyorsunuz. Babanız
Ömer Kaner de Fenerbahçe’de oyuncuydu. Biraz söz edebilir misiniz? Babam futbolculuk kariyerine 1971-72 sezonu ile Havagücü’nde
başlıyor. O dönem askerdi. Daha sonra profesyonel kariyerine 1973-74 ve 74-75
Eskişehirspor’da iki sezon oynayarak başlıyor. Hatta 1974-75 sezonu gol kralı
oluyor. Daha sonra 1975-77 Fenerbahçe’de iki sezon oynuyor. Fenerbahçe
formasıyla 85 maç yapıyor. Daha sonra 1977-79 Zonguldakspor’da iki sezon
oynuyor. 1979-81 iki sezon Almanya’nın Freiburg takımında oynuyor. 1981-83 iki
yıl yine Eskişehirspor’da oynuyor. Daha sonra bir sezon 1983-84 Karagümrük’te
oynadıktan sonra Bakırköyspor’a transfer oluyor. Burada 1 yıl forma giydikten
sonra Fenerbahçe ile yapılan jübile maçıyla 1985 yılında futbola nokta koyuyor.
Antrenörlük kariyerine 1985 Bakırköyspor ile başlayıp, 1987-93 yılları arasında
Fenerbahçe’de Pal Csernai, Veselinovic (103 gollü şampiyonluk), Hiddink,
Venglos gibi hocaların yardımcılığını yapıyor. Aynı zamanda teknik menajerlik
yapıyor. Bu arada Hiddink daha Fenerbahçe’ye gelmeden dört maç Fenerbahçe’nin
teknik direktörlüğünü yapıyor ve Beşiktaş’ı 3-2 yenerek Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı
Fenerbahçemize kazandırıyor. Fenerbahçe’den
sonra Teknik Direktör olarak kariyerine Denizlispor (1.lige çıkarıyor.93-94),
Aydınspor, Göztepe, Karşıyaka, Rizespor, Erzurumspor, Elazığspor, Sarıyer,
Diyarbakırspor, Kayserispor, Pogon Takımı (Polonya) -ki bu takımın tarihinde
ilk kez U.E.F.A Kupası’na katılmasını sağlıyor- ile devam ediyor. Sonra yurda
dönüp, Altay takımını çalıştırdıktan sonra uzun bir ara veriyor ve Gündüz Tekin
Onay ile FUTSAL milli takımımızı kurup, bu sporu ülkemize kazandırıyor. Aynı
zamanda da TFF’de Baş Eğitimci sıfatıyla görev alıyor ve Futsal (salon futbolu)
milli takımımızın Teknik Direktörlüğünü yapıyor. Türkiye Futsal Ligi’ni de
kurmuştur -Fenerbahçe Dergimiz için neler söyleyeceksiniz? Zaten benim arşivimin bir parçası, benim için çok kıymetli.
Beğenerek ve severek okuyorum. -Son sözlerinizi de alabilir miyiz? Bu kitabı hazırlarken bana yol gösteren Alp Bacıoğlu oldu,
çok ışık tuttu bana. Ona buradan teşekkür ediyorum. Ayrıca Halit Kıvanç’a, Cem
Atabeyoğlu’na, kitabıma yazılarıyla bana onur veren başta Faruk Ilgaz olmak
üzere değerli büyüklerime ve Basri Dayımı bana anlatan aileme özellikle ayaklı
tarih olan teyzeme ve destekleriyle beni hiç yalnız bırakmayan eşime çok
teşekkür ediyorum. Bilinmeyen yönleri yansıtan inanılmaz güzel bir kitap ortaya
çıkacak. KUTU OLACAK ONU HEP YAŞATACAĞIZ MEHMETÇİK LAKAPLI EFSANE FUTBOLCU BASRİ DİRİMLİLİ… 7 Haziran 1929 günü Silistre’de dünyaya gelen Basri
Dirimlili, Fenerbahçe formasını ilk kez 29 Mart 1953’de 1-0 kazanılan
Fenerbahçe-Vefa (Çanakkale Şehitleri Kupası) maçında, son defa da 07.07.1963’de
Bursa’da 3-0 kazanılan Bursaspor karşılaşmasında giydi. Esas yeri sol bek olan
Basri Dirimlili, yaklaşık 11 yıllık bu süre içinde Fenerbahçe A takımında 376
maç yaptı ve 28 gol attı. Ama resmi olarak değil, denenmek üzere ilk kez 7 Mart
1953’de Eskişehir Demirspor’a karşı özel bir dostluk maçında Fenerbahçe
formasını giymiştir. 1946’da Eskişehir’in İstiklal Takımı formasıyla, Fenerbahçe
B takımına karşı ilk resmi özel maçına çıkması ve 3 Temmuz 1965’de yine çok
sevdiği Fenerbahçe forması ile ihtişamlı bir jübileyle futbolu bırakması.
Böylelikle 1946 yılı Basri’nin kariyerine başlangıç yaptığı yıldır. İki yıl kadarki askerliği sırasında Ankara Havagücü’nde,
Ankara Karmasında 60 maç çıkarması ve Ordu Milli Takımımızda1951-53 arası 20 maçta
yer alması… 1952 Helsinki Olimpiyatlarında Amatör(Olimpiyat) Milli
Takımımıza seçilmesi ve ilk kez bu organizasyondaki 2 maçta Milli Formamızı
giymesi. (2 defa Amatör Milli) 1952 – 53 sezonunda Ankara Havagücü formasıyla, futbol
hayatının ilk şampiyonluğunu yaşaması. (Ankara Havagücü 1952 – 53 Ankara
şampiyonu…) İlk kez 25 Mayıs 1953’de İsviçre’ye karşı oynanan maçta
formasını giyerek A Milli olmuştur. 1954 Dünya Kupası’na katılan A Milli
Takımımızda yer alarak Milli Futbol tarihimize altın harflerle geçmiştir... İspanya takımıyla yaptığımız1954 Dünya Kupası elemeleri
maçlarında göstermiş olduğu hırslı ve azimli futboluyla İspanyol Marca Gazetesi’nin
sayfalarında yer alması… ( Basri ile Basora’nın eşsiz, destansı mücadeleleri…) Fenerbahçe formasıyla ilk tanıştığı organizasyonda ki büyük
onur ödülünü takım halinde kazanmıştır. (İlk maçı Vefa’ya karşı oynadı)Beşiktaş’a
karşı oynanan Çanakkale Abide Kupası’nın final maçında gösterdiği mücadeleci ve
hırslı oyunuyla maçın adamı ve yıldızı seçilmiştir.(26 Nisan 1953 Çanakkale
Abide Kupası FB 3 BJK 0) Fenerbahçe forması ile ilk golünü yetiştiği Eskişehir’de,
bir dönem de formasını giydiği Eskişehir Demirspor’a özel bir maçta 35 metreden
atmıştır. (6 Eylül 1953) Burada enteresan olan durum Eskişehir İstiklal Takımı’nda
yetişmiş ve 1946’ da ilk önemli sınavını Eskişehir’e gezmeye gelen Fenerbahçe B
Takımı’na karşı oynamış olan Basri, burada da Fenerbahçe formasıyla doğup
büyüdüğü ve formasını da giydiği Eskişehir Demirspor’a Fenerbahçe kariyerinin
ilk golünü atmış olması da bence çok ilginç bir kader… 15 Mayıs 1955 tarihinde Atatürk Kupası mücadelesi sırasında,
Fenerbahçe formasıyla Galatasaray’a karşı müthiş bir hırs ve çalışkanlık örneği
göstererek tüm seyircilerde hayranlık uyandırması ve yaralı kafasıyla bir de
Galatasaray’a gol atması Basri’yi tarihe MEHMETÇİK olarak geçirmişti. Onun bu
azimli, savaşçı ve inatçı oyununu seyreden seyirciler hep bir ağızdan Basri’ye
MEHMETÇİK adını takmışlardır… 15 Mayıs 1955 artık MEHMETÇİK Basri Dirimlili
döneminin başlangıcı olmuştur. Bu gün de hala MEHMETÇİK’tir ve MEHMETÇİK
kalacaktır… 1956/57 sezonuyla Profesyonel İstanbul Ligi Şampiyonu olan
Fenerbahçe’deki ilk lig şampiyonluğunu yaşamıştır. Daha sonra yine 1958-59
sezonu şampiyonluğuyla ikinci kez Profesyonel İstanbul Ligi’nde şampiyonluk
yaşamıştır. 1959 Türkiye profesyonel Ligi’nin ilk şampiyonu Fenerbahçe
olmuştur ve Basri bu unutulmaz efsane kadrodaki yerini almış olarak tarihe
geçmiştir. Yine 1960-61 yılındaki Türkiye Profesyonel Ligi’nin de şampiyonu
Fenerbahçe kadrosunda yer almıştır. Fenerbahçe’de futbolculuk döneminde iki
İstanbul ve iki Türkiye Ligi şampiyonluğunu yaşamıştır. Kıbrıs Lefke Türkspor da ilk antrenörlük deneyimini yaparak,
Kıbrıs futbolunun gelişmesi ve ilerlemesinde önemli bir rol oynamıştır. (4
Eylül 1963’ten Mart 1964) Yine Kıbrıs’ta meydana gelen 21 Aralık 1963 kanlı Rum
olaylarında mücahit Türk askerlerinin yanında yer almıştır ve gerek silaha
sarılıp çarpışarak gerekse de yaralı mücahitlere destek olarak büyük bir
kahramanlık göstermiştir. Bundan ötürü de Kıbrıs ve Lefke Halkı, Basri’yi
MÜCAHİT BASRİ olarak adlandırmışlardır ve günümüzde de anmaya devam
ediyorlar. Evet, Kıbrıs ta MÜCAHİT
BASRİ, Türkiye’de MEHMETÇİK BASRİ olarak EFSANELEŞMİŞTİR… Bu gün Lefke kentinde
MÜCAHİT BASRİ DİRİMLİLİ SOKAĞI mevcuttur ve oturmuş olduğu evde, Lefke’de
anılarıyla birlikte muhafaza ediliyor. Yine Kadıköy Kalamış semtinin sahil kesiminden Fenerbahçe’ye
giderken Münir Nurettin Selçuk Caddesi üzerinde yer alan sokaklardan birinin
adı da (en sonuncu sokak) Basri Dirimlili Sokağı’dır. 3 Temmuz 1965’te çok az futbolcuya nasip olacak jübile
organizasyonuyla futbola Fenerbahçe forması altında veda etmiştir. Tıklım
tıklım tribünler, şöhretli efsane futbolcuların yanı sıra Yeşilçam sinemasının
ünlüleri ve ünlü spor yazarlarıyla, gazeteciler de Basri’nin jübilesi için ter
döktüler… O dönemlerin ünlü Yeşilçam yıldızlarından Neriman Köksal jübile
maçının başlama vuruşunu yapmıştır. Tarihe geçen görkemli ve unutulmayacak bir
jübile şöleni olmuştur… 1967/68 sezonunda Fenerbahçe’de hayatının ilk ciddi
antrenörlük deneyimini de, Molnar’ın yanında Fenerbahçe’nin efsane kadrosunun
yaratılmasını ve beş kupalı unutulmaz bir dönemin tarihe altın harflerle
geçmesini sağlayan en önemli insanların başında gelmiştir Basri. Antrenörlük
sınavını da böylelikle başarıyla geçmiştir… Antrenörlük hayatında yaşadığı ilk
şampiyonluk Fenerbahçe ile olmuştur. Daha sonraları da çeşitli Anadolu ve
İstanbul kulüplerinde de teknik direktör olarak başarılı kariyerlerine devam
etmiştir… 2 Ekim 1968 Manchester City zaferini kazanan Fenerbahçe
takımının yanındaki en önemli kişilerinden biri olmuştur. Bu zaferde büyük bir
pay sahibidir… 1965’te “ Cumhuriyet Gazetesi ”tarafından yapılan, “ 42
yılın en iyi 11’i “anketinde jürinin ve spor kamuoyunun seçimi ile “ BASRİ
DİRİMLİLİ EN İYİ SOL BEK ” olarak seçiliyor ve 11 deki 6 efsane Fenerbahçeliden
biri oluyor. (3 BJK VE 2 GS) Yine 1967 yılında hem spor yazarları, hem Fenerbahçeliler
hem de taraftarların katıldığı bir anket düzenlendi. “ GELMİŞ GEÇMİŞ EN İYİ
FENERBAHÇE 11’i “ adı altında düzenlenen ankette, “GELMİŞ GEÇMİŞ EN İYİ SOL
BEK” 437 oy ile Basri Dirimlili seçilmiştir. TSYD jürilerinin oylarıyla1960-85 arası “25 YILIN EN İYİ 11”i
anketin de Basri Dirimlili en iyi sol bek olarak yer almıştır. 1998 Fanatik Gazetesi tarafından yapılan, 123 kişilik jüri’nin
seçmiş olduğu Cumhuriyet’in En İyi 11’i anketinde Basri Dirimlili “ALTIN KARMA’NIN
11’İNDE EN İYİ SOLBEK” olarak seçilmiş ve tarihe geçmiştir… Yine Antrenörlük kariyerinde1974’te Didi ile ve 1985’te de
Stankoviç ile birlikte Fenerbahçe de iki unutulmaz şampiyonluk yaşamıştır. Bu şampiyonluklarda
da büyük bir pay sahibi konumunda yer almıştır… Lefter Tesisleri’nin Müdürlüğü’nü de yapmış olan Basri, 14
Eylül 1997 tarihinde Fenerbahçe Faruk Ilgaz Tesisleri’nde kendi resminin
altında ve Fenerbahçeli dostlarının kollarında vefat etmiştir. Nur içinde
yatsın, Ruh’u Şad olsun… Fenerbahçeli doğdu, Fenerbahçeli gibi yaşadı ve
Fenerbahçeli olarak gitti. Ama Kalplerimiz de Fenerbahçemiz de ve Türk futbolunda
yaşamaya devam ediyor. |