Rana Cabbar: “Fenerbahçe her zaman göze batan bir takım olmuştur”
Bu ayki konuğumuz Rana Cabbar… Onu en çok “Sakıncalı Piyade” oyunundaki “Sakıncalı” rolü ile tanıdık. Sonra yıllarca tiyatronun belkemiği diyebileceğimiz Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan… Başında birden fazla şapka ile gezen ender sanatçılarımızdan biri. Tiyatro, sinema, dizi oyunculuğu, senarist, proje tasarımlarının yanı sıra bir de sarı lacivert şapkası var ünlü sanatçımızın. Fenerbahçe forması altında basketbolda beş senelik bir geçmiş… Bir de deyişi var ünlü oyuncumuzun; “Fenerbahçelilik Fenerbahçeliliktir.”
Çocukluğumda Fenerbahçe çok popülerdi. Hoş şimdi de en popüler takım. O yıllarda da herkes bir takım tutuyordu. Bende bir takım tuttum. Fakat içeri girip, savaşıp, basketbolcu olarak top oynayınca gerçek ve bilinçli bir Fenerbahçelilik doğdu.
Tiyatroculuk tamamen bir evliliktir. Bu işle evli olmalısın. Yoksa çok kıskançtır.
Hepimiz Fenerbahçeliyiz. Fenerbahçelilik ve Fenerbahçe Spor Kulübü sürekli bir olaydır. Tabii ki yenilebilir, tabii ki bazen iyi gitmeyebilir. Lakin her günün bir akşamı; her günün bir sabahı vardır. Fenerbahçelilik Fenerbahçeliliktir. Fenerbahçe her zaman dikkat çeken ve göze batan bir takım olmuştur. Bu özelliğini hiç yitirmedi.
-Fenerbahçeliliğiniz nasıl başladı? Kulübümüzde bir de basketbol geçmişiniz var…
1959 yılıydı. Önder Dai vardı, o dönem yıldız takımda antrenördü. Basketbol camiasında herkes onu tanırdı. Fenerbahçe Kulübü’nde basketbol ve atletizm branşlarında spor yapmış, Genç Milli Takım ve Fenerbahçe’de basketbol antrenörlüğü görevinde bulunan Önder Dai, Fenerbahçe altyapısında Can Bartu, Mehmet Baturalp, Gündüz Erkan, Güner Yalçıner gibi basketbolcuların yetişmesinde büyük payı olan biriydi. İşte ben de Önder Dai’nin antrenörlüğünü yaptığı Fenerbahçe Spor Kulübü basketbol yıldız takıma girdim. Yıldız ve gençte takımda beş seneye yakın oynadım. Çok güzel yıllardı. Sonra da Ankara’ya, Ankara Sanat Tiyatrosu’na (AST) gittim.
Bir taraftar olarak Fenerbahçeliliğime gelince; çocukluğumda Fenerbahçe çok popülerdi. Hoş şimdi de en popüler takım. O yıllarda da herkes bir takım tutuyordu. Ben de bir takım tuttum ama o önemli değil o takım Vefa’da olabilirdi. Fakat içeri girip, savaşıp, basketbolcu olarak top oynayınca gerçek, bilinçli bir Fenerbahçelilik doğdu. Sonra tabii geri dönüp bakamadım çünkü tiyatroculuk tamamen bir evliliktir. Bu işle evli olmalısın. Yoksa çok kıskançtır. Bir taraftan basketbol oynuyordum diğer taraftan AST’ye gidiyordum, hepsi birbirine paralel gidiyordu aynı zamanda da İstanbul Üniversitesi Gençlik Tiyatrosu’ndaydım.
-Sanat hayatınız da böylelikle başlamış oldu.
“Ayak Bacak Fabrikası”yla 1963 yılında başladım. Daha sonra 80’e yakın oyunda oynadım. Bu oyun için Almanya’da turne yapıldı. Orada dereceye girdik. O zamanlar İstanbul’da da öğrenciler için festivaller yapılırdı. Ankara Sanat Tiyatrosu yöneticisi Asaf Çiyiltepe beni oynarken seyretmiş Ankara’ya çağırdı. 1963 yılıydı. Çiyiltepe’nin beni çağırması bir gece 03.00’de oldu. Bense gece 03.10’da yoldaydım. Hürriyet Gazetesi’nin gazete kamyonları vardı. Üstümde ne varsa onla kamyona bindim ve Ankara’ya gittim. Gider gitmez de başladım. AST böylece başlamış oldu. 20 sene kaldım. Bu arada Anadolu’yu karış karış gezerek oyunları sergiledik. Çok başarılı bir dönemdi… Asaf Çiyiltepe yönetiyordu. 75’den sonra Rutkay Aziz vardı. Sonra Asaf Çiyiltepe trafik kazasında öldü, benim de görüyorsunuz yüzümde izleri var. Sonra Bakırköy’den arkadaşlar geldi. İyi bir tiyatroydu. Alışılmışın dışında bir tiyatro yapmaya başladık. Küçük bir salondu ama boş oynadığımızı hatırlamıyorum. İstanbul’a turneye geldiğimizde, oyun oynamaya eski Dormen Tiyatrosu’na geliyorduk. Tiyatronun önünde çok uzun kuyruklar oluşurdu; insanlar bilet almak için akın ederdi tiyatroya... İlk olduğu için çok önemliydi. Bir de 1960’lar itibariyle Türkiye’yi düşünürsek önemini kat ve kat vurgulamış oluruz.
-Bu denli başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Siyasi sanatla ilgili bir tiyatroydu. Kendi kendini doğuran bir kadroydu. Halktan nefeslerdi. Günlük konuşmaydı. Oda sıcaklığı olan işlerdi. O yüzden başarılı oldu. Her siyasi görüşten insanlar gelebiliyordu. Bazı görüşlere katılmasalar bile istemeye istemeye alkışlıyorlardı ama mutlaka geliyorlardı. Çünkü her şeyden önce Türkiye için bir ilkti.
-Kültür Bakanlığı ile de ortak çalışmalarınızı anlatabilir misiniz?
Evet, sonra Mesut Yılmaz’la çalışmaya başladım. Başbakanlık tanıtma fonuydu. Mesela Londra ve Berlin’de Kanuni Sultan Süleyman sergimiz vardı. Yurt dışında tanıtma olarak yapılan bu işlere karşılıksız para veriyordu. BBC kanalında Anadolu uygarlıkları filmleri yaptık. Senaryolarını bir İngiliz arkadaşımla beraber yapıyorduk.
-Sizi Türkiye, Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oynadığınız Sakıncalı Piyade oyunundaki Sakıncalı rolü ile ve daha sonrada daha geniş bir kitleye hitap eden televizyonda “Aşk-ı Memnu” dizisindeki rolünüzle tanıdı. Daha sonra da Mahzun Kırmızıgül’ün “Hayat Devam Ediyor” dizisiyle adınız çok yankılandı…
2007- 2008 yılında dizi piyasasına girdim. Birkaç şapkam var. Dizide oynuyorum, senaryom var. Halen Kültür Bakanlığı’yla çalışıyorum.
-Çok güzel bir mekânınız ve çok değişik antikalarınız var. Bu merak nereden geldi?
Bu, benim yıllardır devam eden bir işim. İnsanlardan antika topluyoruz. Bazen onlar getiriyor, bazen aracılarla bu antikalara talip oluyoruz. Anadolu’da çok antika var. Fakat kimse değerini bilmiyor. 15 bin yıllık bir uygarlık var. Tabii ki bu uygarlıktan da kalan eserler. Şu an bulunduğumuz mekân bir müze haline dönüştürülecek. İş ortağımla açılmasını sağlayacağız. O da Türkiye’nin her yerinden çeşitli objeler topluyor, getiriyor.
-Birçok yapım firması tarafından aranan bir oyuncusunuz. Senaryo seçmek kolay oluyor mu?
Mahsun Kırmızıgül ve Ay Yapım kaliteli yapımlar üretiyorlar, işin altına edebiyat döşeyen insanlar. Ötekilerin ne metinleri ne textleri ne de para politikaları kurumsallaşmış değil. Senle kim oynuyor ona bakarsın, parasına bakarsın… Adam akıllı 4-5 firma dışında, gelenleri geri çeviriyorum.
-Rolden role geçiş zor mu?
Zorluk yaşamıyorsun. Okul da bitirsen, yeni yetişmiş biri, ustasıyla öğrenir. Ustanın ibriğini taşıyacaksın ki özgün olabilesin. Normal okul da, rakam, cebir, yazı vs öğretir ama sen normal hayatta bunları sentezlersin.
-Yeni senaryolar hazırlıyor musunuz, konu bulmak kolay oluyor mu?
Devamlı hazırladığım senaryolar var. Ankara 80 darbesinden bir sene önceyi anlatıyorum. Yaşadığın şeyi yazarsın onun için yaşamaya hız vermek lazım. Not tutmak çok önemli. Ben bir yere gittiğimde müşteri gibi oturmam. Devamlı gözlemlerim. Mürekkep kurutma kâğıdı gibi olmak lazım. Akşam yatakta tavana bakarak bile yazabilirsiniz. Uykunun arasında bile aklınıza geliyor. Cımbızladığım, araştırdığım görsel şeylerden oluşturuyorum. Yeter ki toplansın. Sonra hiç ilgisi olmayan bir hikâyeye lak diye yerleştirebilirsin. Ne olursan ol ister yönetmen ister metin yazarı yol yordam öğreneceksin. Senaryoları görsellerden meydana getiriyoruz. Ben de formasyonları topluyorum, onları biçimlendiriyorum.
-3 Temmuz’dan beri büyük üzüntüler yaşamaktayız. Siz neler söyleyeceksiniz?
Hepimiz Fenerbahçeliyiz. Yönetimle işleyişiyle ilgili bir fikrim yok. Fakat eminim her şey yoluna girecektir.
-Fenerbahçe’de basketbol oynadığınız yıllardan aklınıza gelen ilk oyuncu arkadaşınızın ismini alabilir miyiz?
O zamanlar bir basketbolcu Halil Dağlı vardı. Konyalı, onu görmek isterim.
-Taraftarlarımıza son olarak neler iletmek istersiniz?
Hepimiz Fenerbahçeliyiz. Fenerbahçelilik ve Fenerbahçe Spor Kulübü sürekli bir olaydır. Tabii ki yenilebilir, tabii ki bazen iyi gitmeyebilir. Lakin her günün bir akşamı; her günün bir sabahı vardır. Fenerbahçelilik Fenerbahçeliliktir. Fenerbahçe her zaman dikkat çeken ve göze batan bir takım olmuştur. Bu özelliğini hiç yitirmedi.
Canımız, ağabeyimiz, futbolun efsanesi Lefter’imizi kaybettik. Ne kadar şanslıyım ki onu seyredenlerden biriydim. Hepimizin başı sağolsun.
Rana Cabbar kimdir?
Rana Cabbar, 1945 İstanbul doğumludur. Işık Lisesi’ni bitiren Cabbar, bir dönem Fenerbahçe Spor Kulübü’nde yıldız ve genç takımında basketbol oynar. Sonraki yıllarda Ankara’ya yerleşir ve Ankara Sanat Tiyatrosu’nun kuruluş çalışmalarında bulunur. Uzun zaman AST bünyesinde oyunculuk yapar. Sonra da farklı tiyatrolarda çalışmalar yapar. Rana Cabbar, Uğur Mumcu’nun yazdığı “Sakıncalı Piyade” oyunundaki “Sakıncalı” rolünü ilk oynayan aktördür. Ömer Polat’ın yazdığı “İşçi”, Hedda Zinner’in yazdığı “Dimitrof” tiyatro oyunlarını yönetir. 1982 yılına kadar Ankara’da kalan Rana Cabbar sonra tekrar İstanbul’a döner. Tiyatronun yanı sıra, Hakkari’de bir mevsim, Âdem İle Havva, Yer Demir Gök Bakır, 72. Koğuş, Akrebin Yolculuğu gibi önemli filmlerde roller üstlenerek sinema çalışmalarında bulunur. Sinema’da çalıştığı yönetmenlerden bazıları; Erden Kıral, Ömer Kavur, Şerif Gören ve Yavuz Turgul’dur. Televizyon dizilerinden Aşk-ı Memnu ve Hayat Devam Ediyor önemli dizilerindendir.
Basketbolcumuz Halil Dağlı Rana Cabbar için neler söyledi?
Bizler hepimiz Önder Dai’nin talebeleriydik. Bizler devam ettik ama Rana ayrıldı. Hepimiz o yılları özlüyoruz. O zamanlar Rana ile oynayan Hüsnü Özyiğin, Osman Berkmen de vardı. Ona buradan sevgilerimi iletiyorum. Onunla dergimiz sayesinde en yakın zamanda buluşacağız.