O raket ayak, o kadife ayak, o örümcek ayak İşte o Alpaslan Eradlı…
Rakip takımı tahrik etmemek kaydıyla sevincimiz olurdu. Benim işim buydu, futbol oynamak. Gol atmak ya da atmamak önemli değildi. Önemli olan gelen seyirciye futbol zevkini tattırmaktı.
Her sene şampiyon olacağız diye bir kaide de yok. O zaman bir esprisi olmaz.
Kaybedebilirsiniz. Önemli olan görevinizi yapıp yapmadığınız, sahaya çıkıp mücadele edip etmediğiniz. Ettiyseniz eve gidip rahatlıkla uyuyabilirsiniz.
Bu ay Sibel’in Sahası’nda çok değerli eski bir futbolcumuzu ağırladık. Yaptığımız
konuşma, onun Fenerbahçe camiasında ne denli iz bırakan biri olduğunu bize tekrar hatırlattı.
Futbola, eğitimi için harçlık çıkarmak amacıyla başlayan ancak sonrasında futbolun ağır
basmasıyla kendini Fenerbahçe’de bulan ve bize nice başarılar kazandıran Alpaslan Eratlı
ile birlikteydik. Libero olarak oynayan Alpaslan Eratlı’nın üstüne libero gelmediği söylenir.
Şimdi pası tekrar ona atıyor, sözü ona bırakıyoruz.
-Fenerbahçe’ye transferiniz nasıl gerçekleşmişti?
Her şeyden önce, ben doğuştan Fenerbahçeliyim, bunu belirtmek istiyorum. Kendimi bildim
bileli Fenerbahçe ile büyüdüm. Transferlerimde eski başkanımız Emin Cankurtaran’ın çok
büyük katkısı olmuştur. Şöyle ki; İstanbulspor ikinci kümeye düşmesine rağmen 2.ligden
futbolcuyu Fenerbahçe’ye transfer etmiştir. Ve kendisinin Fenerbahçe formasını giymemde de
büyük emeği vardır.
Eskiden transferler çok enteresandı: İki yıllık bir mukavele yaptığınız zaman kulübünde
bir, iki yıl uzatma yapma hakkı vardı, beni bir sene önce istemelerine rağmen kulübün
uzatma hakkı olduğu için transfer olamamıştım ama ertesi sene kendim kulüpten satışımı
isteyerek tercihimi Fenerbahçe’den tarafa kullandım. Bu arada tabii şu gerçek ki Beşiktaş ve
Galatasaray Fenerbahçe’nin verdiği ücretin iki mislini vermesine rağmen ben Fenerbahçe’yi
tercih ettim.
-Örnek aldığınız futbolcu var mıydı?
Can Bartu.
-Gol attığınız zaman ne gibi tepkiler verirdiniz?
Rakip takımı tahrik etmemek kaydıyla sevincimiz olurdu. Benim işim buydu, futbol oynamak.
Gol atmak ya da atmamak önemli değildi. Önemli olan gelen seyirciye futbol zevkini
tattırmaktı. Tattırabildikten sonra hem futbolcu hem seyirci memnun kalıyordu.
-Uğurlu hareketleriniz?
Hiç uğurum yoktu.
-Derbi maçları öncesi duygularınız nasıl olurdu?
Benim için tüm maçlar aynı derecede önemliydi benim için… Ben çıkıp oraya gelen
seyircilere futbolda olan güzellikleri vermeye çalışırdım. Bu işten zevk aldığım için en iyi
şekilde oynamaya gayret ediyordum. Maça asılmayı seviyordum. Gelenlere de bildiklerimi
aktarmaya çalışıyordum.
-Ya hırslarınız…
Futbolda lazım olan hırs vardı. Agresif hareketlerim yoktu.
-Sizin futbol oynadığınız yıllarla bugünkü şartları kıyaslar mısınız?
Mukayese bile kabul edilemez. Şimdi 10-12 yaşlarındaki çocuklar bile çim sahalarda
oynuyorlar. Buna rağmen de ne yazık ki yetenekli futbolcuların çıkması nadir oluyor. 18
yaşına kadar olan futbolcularımız o yeteneklerini geliştiremiyorlar. 18 yaşından sonrasını
eğitmek onların yeteneklerini geliştirmek de teknik adamlara kalıyor.
-Takım kaptanlığı da yaptınız…
Evet, 1973-74 yılında transfer oldum. 10 yıl forma giydim. Cemil Turan bıraktıktan sonra da
3 yıl takım kaptanlığı yaptım. Bir jübile ile 1982-83 yılında futbol hayatıma nokta koydum.
-Takım ruhunu nasıl yaratıyordunuz?
Yaşça onlardan büyük olduğum için gerekli saygıyı gösteriyorlardı. Ne takım kaptanı ne de
futbolcu olduğum zamanlarda hiçbir problem yaşamadım.
-Uzun süren bir sakatlık döneminiz oldu. O dönemi nasıl atlattınız?
1977 yılında çok ciddi bir sakatlık geçirmiştim. Çapraz bağlarım koptuğu için uzun bir
müddet sahalardan uzak kaldım fakat başarılı bir ameliyat ve ciddi bir çalışmanın yanında
kolay olmamasına rağmen 4 yıl futbol hayatıma devam ettim.
-Futbolu seçmenizdeki etken neydi?
Bütün çocuklar gibi ben de futbol oynuyordum ama futbolcu olma gibi bir niyetim yoktu.
Benim için önce eğitim önemliydi. Yaptığım transferlerde de gittiğim takımlarda tahsil
hayatım boyunca bana lazım olan paraları alarak o takımlarda futbol oynadım. Davutpaşa’ya
gittim. Lisedeki tahsil masrafımı çıkardım sonra İstanbulspor’a gittim, üniversitedeki
masrafımı çıkardım. Galatasaray Kimya Fakültesi’ni 4. sınıftan bıraktım, futbol ağır bastı.
Öncelikli hedefim eğitimdi ama devam mecburiyeti olunca okula gidememe durumu oldu,
futbolda profesyonelleşerek okul hayatını noktaladım.
-Milli formayı kaç kez giydiniz?
33 defa milli forma giydim. 29 A milli, 4 ümit milli takım. Benim ilk milli maçım Batı
Almanya -Türkiye arasında 1-1 sonuçlanan maçtı.
-En kötü ve en iyi anınız nelerdir?
En kötü anım sakatlanarak 1,5 yıl formamdan ayrı kalmam. İngiltere’de Aston Villa maçında
ters bir hareketle sakatlandım. İyi bir anı her şeyden önce yaşadığım şampiyonluklar.
Fenerbahçe’ de oynadığım süre içinde 4 defa lig şampiyonluğu ve Türkiye kupası
şampiyonluğu gördüm. 73-74 sezonunda hem Türkiye Kupası hem de lig şampiyonluğunu
aldık. 74-75 de yine şampiyonluk. Sonra 77-78 yine lig şampiyonluğu ve en son takım kaptanı
olarak bıraktığım 82-83 lig şampiyonluğu.
-Takım yenildiğinde neler hissederdiniz?
Futbol bu; yenmek de var yenilmek de var. Her sene şampiyon olacağız diye bir kaide de yok.
O zaman bir esprisi olmaz. Kaybedebilirsiniz. Önemli olan görevinizi yapıp yapmadığınız,
sahaya çıkıp mücadele edip etmediğiniz. Ettiyseniz eve gidip rahatlıkla uyuyabilirsiniz.
-Fenerbahçe Spor Kulübümüz için neler söyleyeceksiniz?
Fenerbahçe’nin büyüklüğünü kimse tartışamaz. Çok büyük bir camia. Bunun nimetlerini iyi
değerlendirmek gerekir. Kaynak konusunda bugün 25 milyon taraftarı olan bir takıma ileriki
günlerde çok daha büyük kaynaklar bulunacağına inanıyorum. Çok daha iyi imkânlara sahip
olabilir. Taraftar büyük güç demektir. Fenerbahçe taraftarı her zaman kulübüne sahip çıkıyor.
-Maçları seyretmeye geliyor musunuz?
Maçlara geliyorum. Bize ayrılmış olan tribünden izliyoruz.
-Sayın Ali Koç’ la yaptığım bir röportajımda ; “Biraz gerilere baktığımızda en çok hangi
yıldız futbolcu sizi etkiledi?” diye sorduğumda sizi anlatmıştı. “Ve hala Fenerbahçe’ye
Alpaslan kapasitesinde bir futbolcunun geldiğini düşünmüyorum.” demişti.
Sayın Ali Koç çok değerli bir yönetici. Fenerbahçe’ye zaten çok büyük katkıları olan bir
kişi ve çok daha büyük katkıları olacağının görüşündeyim. Hiçbir beklentisi olmayan iyi bir
Fenerbahçeli. Önemli olan da zaten beklentisi olmayan kişilerin Kulübe hizmet edebilmesi…
Benim hakkımdaki düşünceleri için kendisine teşekkür ederim.
-İki kızınız var. Fenerbahçeliler mi?
Evet, iki yetişkin kızım var. İkisi de pek tabii ki Fenerbahçeli. Bazen maçlara benimle
geliyorlar. Bir tanesi okuyor diğer kızım İletişim Fakültesi Radyo-TV bölümünü bitirdi.
-Fenerbahçe taraftarına neler ileteceksiniz?
Taraftarlara söyleyecek hiçbir sözüm yok. Onlar her zaman görevlerini en iyi şekilde
yapmaya çalışıyorlar, bunu kimse inkâr edemez. Fenerbahçe şampiyon olsa da olmazsa da
gereken desteği her zaman gösteriyorlar. Onlara her zaman teşekkür etmek lazım. Biraz daha
fair- play örneği verirlerse süper taraftar olur.
- Son olarak Dergimiz hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Büyük Fenerbahçemize yakışan bir dergi. Her taraftarımızın evinin kütüphanesinde yer
almalı…
Taraftarlardan Alpaslan Eratlı’ ya mesajlar:
-Fenerbahçe’ de seyrettiğim en iyi defans adamıydı.
-Efendiliği, beyefendiliği ve soğukkanlılığı ile üstün bir futbolcu.
-Topun ayağına bu kadar yakışan bir adam görmedim.
-O bir efsaneydi
-O Fenerbahçe’ ye, Fenerbahçe’ de ona çok yakıştı.
-Nick’ im Eratlı
-Öyle bir top kontrolü vardı ki.
-Onu izleyenler çok şanslıydı.
-O raket ayak, o kadife ayak, o örümcek ayak.