Selçuk Yöntem: “Taraftarlık vefa işidir”
Selçuk Yöntem her rolde farklı bir kimliğe bürünüyor ama biz onu başarılı ve karizmatik sanatçı kimliğinin yanı sıra bir de taraftar kimliğiyle tanıyalım istedik. Burada da sürprizle karşılaşmadık. O çok sıkı bir Fenerbahçeli çıktı. Fenerbahçe söz konusu olduğunda beraberlikten gelen puana bile üzülen Yöntem, başarının sabır ve istikrar ile geleceği formülünün de akıllardan çıkmamasını hatırlatıyor herkese. Bir de müjde! Vanya Dayı’daki muhteşem performansıyla şu sıralar tiyatroda seyrettiğimiz Selçuk Yöntem’i yakın zamanda bir dizide ve beyaz perdede izleyeceğiz...
Oyunculuk benim için ne kadar önemliyse bir Fenerbahçe futbolcusu olmak da o denli önemliydi. Bu, içimde hep bir ukde olarak kalmıştır.
Benim jenerasyonumu sorarsanız elbette Lefter, Can, Ogün, Datcu, Şükrü Birant, Puşkaş Ergun, Nedim Yaşar derim… Şimdiye döndüğümüzdeyse; Alex tekniğiyle, klâsıyla, iyi bir asist olmasıyla mükemmel bir insan. Ayrıca zekâsını, kültürünü futbola yansıtmasıyla şahane bir insan. Volkan’ı beğeniyorum. Gökhan Gönül’ü, Lugano’yu, Niang’ı. Saymaya kalksam hepsini söyleyeceğim. Çünkü ben Fenerbahçe’ye hizmet eden bütün oyuncuları seviyorum.
Kesinlikle istikbal görüyorum. İlk yarıyı 3. sırada bitirdik. Takım daha yeni yeni oturmaya başladı. Bu istikrar ve inançla daha üstlere çıkacağımıza inanıyorum. Ayrıca ben istikrarın önemine de inanıyorum. Sonuç almak için sabırlı olmak gerek. O sabır olmazsa her şey çok değişken ve istikrarsız olur.
Fenerbahçe taraftarı çok gönüldeş bir taraftar, takımını hiç yalnız bırakmayan her zaman o coşkusunu içinde yaşayan bir taraftar. Onun için statla birlikte taraftarın vizyonu ve atmosferi de çok güzel oluyor.
Kadın voleybolunda artık bir dünya şampiyonuyuz. Bunun spora olan katkıları, Fenerbahçe’ye olan katkıları hepimiz için gurur oldu. Ben buradan kadroya, teknik heyete, yönetime, taraftara ve sponsor olarak destek veren herkese bu şampiyonluk için teşekkür ediyorum.
2011 senesinin herkese sağlık, mutluluk, başarı getirmesini diliyorum. Her branşta şampiyon olalım, bunu her yana yayalım.
- Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz, Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Selçuk Bey?
Ailemde herkes Galatasaraylıydı. Ailemden psikolojik bir etkilenmem olmadı. Bana gelince ben Fenerbahçeliliğimi üç yaşımda ilan ettim. Renkleri de beni cezp etti. Demek ki Fenerbahçeli olmam gerekiyormuş. O gün bugündür de Fenerbahçeliyim.
- Spor, hayatınızın herhangi bir döneminde yer aldı mı?
Tabii, babam İstanbul’a tayin olana kadar tahmini ortaokul son sınıfa kadar futbol oynadım. Neredeyse profesyonel bir oyuncu olacaktım. Fakat İstanbul’a taşındığımızda basketbola başladım. Bu da kendi çabalarım sayesinde profesyonellikten uzaktı. Kalecilik yaptım, forvet oynadım. Oyunculuk benim için ne kadar önemliyse bir Fenerbahçe futbolcusu olmak da o denli önemliydi. Bu, içimde hep bir ukde olarak kalmıştır.
- Tiyatroya dönersek oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı?
Sanatı sevmemi sağlayan babamdır. Oyunculuk tutkusu bende ortaokul yıllarındayken başladı. Ortaokulda bir oyun izledim, orada kararımı vermiştim. Babam da her zaman beni tiyatroya, baleye, operaya götürüyordu. Başka meslek düşünemedim.
- Bu yoğunlukta Fenerbahçe maçları için zaman ayırabiliyor musunuz?
2006- 2007 sezonunda stada hep geliyordum sonra dizi çekimlerden dolayı gelemedim. Zaman yokluğundan gelemesem de televizyondan izlemeye çalışıyorum.
- Nasıl bir izleyicisiniz?
Maçları seyrederken Fenerbahçe öndeyse bir yandan seviniyorum, öte yandan tedirgin oluyorum, heyecan duyuyorum. Bizim lehimize sonuçlanırsa mutlu oluyorum. Beraberlik atmosferinin doğması hoşuma gitmiyor, mutsuz ediyor beni. Geldiğim maçlarda da hiç yenilmedik. Reaksiyonel değilim. Fenerbahçe maçları dışında başka maçları kolay kolay seyretmem. En keyifli olduğum anlar Fenerbahçe maçlarını seyrettiğim anlardır.
- Televizyon dizilerinizde hiç Fenerbahçe ile ilgili bir senaryo oldu mu? Bu bizlere keyif veriyor.
“Üzgünüm Leyla” dizisinde vardı. Rol gereği engelli bir oğlum vardı, yürüyemiyordu. İyileşmeden onu bir Fener maçına götürmüştüm, gözlerini orda açmıştım. Statta çekmiştik. Son derece keyifli bir çalışma olmuştu.
- En beğendiğiniz oyuncularımız kimler?
Benim jenerasyonumu sorarsanız elbette Lefter, Can, Ogün, Datcu, Şükrü Birant, Puşkaş Ergun, Nedim Yaşar derim… Şimdiye döndüğümüzdeyse Alex tekniğiyle, klâsıyla, iyi bir asist olmasıyla mükemmel bir insan. Ayrıca zekâsını, kültürünü futbola yansıtmasıyla şahane bir insan. Volkan’ı beğeniyorum. Gökhan Gönül’ü, Lugano’yu, Niang’ı. Saymaya kalksam hepsini söyleyeceğim. Çünkü ben Fenerbahçe’ye hizmet eden bütün oyuncuları seviyorum.
- Futbolda ilk yarı bitti. Bu sezondaki gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kesinlikle istikbal görüyorum. 3. sırada bitirdik. Her ne kadar ilk yarı bitse de, bence takım daha yeni yeni oturmaya başladı. Bu istikrar ve inançla daha üstlere çıkacağımıza inanıyorum. Ayrıca ben istikrarın önemine de inanıyorum. Sonuç almak için sabırlı olmak gerek. O sabır olmazsa her şey çok değişken ve istikrarsız olur.
- Fenerbahçe taraftarı için mesajınız nedir?
Fenerbahçe taraftarı çok gönüldeş bir taraftar, takımını hiç yalnız bırakmayan her zaman o coşkusunu içinde yaşayan bir taraftar. Onun için statla birlikte taraftarın vizyonu ve atmosferi de çok güzel oluyor. Ben Fenerbahçe taraftarını çok seviyorum. Her zaman o ruhlarıyla takımını destekleyen halleri beni müthiş duygulandırıyor. İşte “Biz böyleyiz” diyorum. Karda kışta, sıcakta destek vardır. Taraftarlık vefa işidir.
- Genel anlamda Fenerbahçe Spor Kulübü için neler söyleyeceksiniz?
Kulüp olarak uzun bir yol kat ettik. Tesisler mükemmel. Takımın istikrarı mükemmel. Yıllardır süren bir istikrar bu. Fenerbahçe’nin aslında ikinciliğe bile tahammülü yok fakat baktığınızda her sene başarı bekleyemeyiz. Kadersel bir olaydır bazen de… Örneğin; geçen yıl şampiyon olmasak bile benim gönlümde şampiyon Fenerbahçe idi. Diğer branşlara geldiğinde Kadın voleybolunda artık bir dünya şampiyonuyuz. Bunun spora olan katkıları, Fenerbahçe’ye olan katkıları hepimiz için gurur oldu. Ben buradan kadroya, teknik heyete, yönetime, taraftara ve sponsor olarak destek veren herkese bu şampiyonluk için teşekkür ediyorum.
- Sizce tiyatroda da başarıyı yakalamamız için daha çok yolumuz var mı?
Evet, daha çok eğitim alanı olmalı, daha çok konservatuar olması gerekiyor. Örneğin Türkiye’de bir müzikal yapmaya kalksanız zorlanırsınız.
- Aşk-ı Memnu dizisinin starıydınız. Şimdiyse Anton Çehov’un kaleme aldığı, başrollerini siz ve Levend Öktem’in paylaştığı “Vanya Dayı” adlı tiyatro oyununu oynuyorsunuz. Herkes nasıl bir televizyon projesinde hangi rolle karşımıza çıkacağınızın merakı içerisinde. Yeni projeler var mı?
Bu ay içinde yeni bir diziye başlayacağım. 70’li yıllarda geçen bir aile dramı diyebiliriz. Çok içime sinen bir de sinema projesi var. O da; 12 Eylül döneminde geçiyor. Daha fazla detay vermeyelim. Sürpriz olsun.
- Kendi dizilerinizi izliyor musunuz?
Zamanım yettiği sürece oynadığım dizileri, filmleri izliyorum. Fakat Aşk-ı Memnu’nun tamamını izledim diyebilirim.
- Bir dizide rol almaya karar verme aşamasında nelere dikkat edersiniz?
Senaryoyu okuduğumda öncelikle beni ilgilendiren rolün dramatik ağırlığı ve benimle olan uyumudur. Eğer, iyi yapımcı, iyi senaryo, iyi kadro iyi kanal bir araya gelirse o dizi başarılı olur. Tabii şans faktörünü de unutmamak lazım. Çünkü bazen bunlar bir araya gelse de iş başarılı olmayabiliyor da…
- Örnek aldığınız bir sanatçı oldu mu?
Her sanatçının iyi yanlarını örnek alırım, çok değerli büyüklerim, kardeşlerim var.
- Son olarak Dergimiz hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim?
Her ay düzenli olarak takip ediyorum. Gayet özenli bir içerik ve kaliteli bir baskı. Daha ne olsun, amaca yönelik ve uygun bir dergi… Teşekkür ediyorum. 2011 senesinin herkese sağlık, mutluluk, başarı getirmesini diliyorum. Her branşta şampiyon olalım, bunu her yana yayalım.